KAYSERİ BARO BAŞKANLIĞINDAN DUYURU
Tarih: 21.11.2016| Okunma Sayısı: 2049

İLGİLİ MAKAMLARA

( Dağıtım listesi aşağıdadır. )

 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ve gündemdeki, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'na geçici madde eklenmesi amacıyla, bir kısım milletvekilleri  tarafından verilen, Cinsel istismar suçuna kısmi ve örtülü af getiren önergeyle ilgili olarak, Kayseri Barosu Başkanlığına ilişkin görüşlerimiz aşağıdaki gibidir.

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları gününde, Türkiye’nin gündemine böyle bir önergenin gelmesi dahi abesle iştigal olup, konunun Türkiye ve Kayseri kamuoyunda hukuken ve fiilen daha iyi ve etraflıca anlatılması ve hatta bir kısım, sadece hukuk eğitimi almış kişilerce dahi, konunun ve gündemin kişisel ya da siyasi nedenlerle kasten yanlış, eksik ve hatalı olarak çarpıtılması ve değerlendirilmesi karşısında, Kayseri Barosu Başkanlığı olarak, mezkur konuyu kanun yapma tekniği, Anayasa Mahkemesi iptal kararları, iddia olunan mağduriyetlerin giderilme yöntemleri, TCK’nun 103, 104. ve diğer ilgili maddeler ışığında yapılması gereken değerlendirmeler, önergenin  sakıncaları ve diğer pek çok açıdan hukuki ve fiili olarak ele almak, kamuoyu ile paylaşmak, TBMM’ne, siyasi partilere ve ilgili makamlara  iletmek ihtiyacı doğmuştur. Şöyle ki :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulan ve Kanun Tasarısının geçici 1. maddesine eklenmesi önerilen ikinci fıkraya göre;

“ (2) Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16.11.2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesindeki koşullara bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumlarında, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazın ortadan kaldırılmasına karar verilir. ”

Önerinin gerekçesinde ise ; “ Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenen cinsel istismar suçunda, mağdur ile failin evlenmesi durumunda fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine imkan veren düzenleme yapılmaktadır. ” denmektedir.

1- Öncelikli olarak, TBMM’ye sunulan önerge, kanun yapma tekniğine, yazım şekline, kanun maddesi gerekçe yazımına ve usule tamamen aykırıdır. Sunulan önergenin kanunlaşması halinde bile, uygulama ve infaz kabiliyetinin bulunmayıp, tam anlamıyla uygulama ve infaz karmaşasına yol açacağı tartışmasız olarak sabittir. Mezkur önerge gibi, kanun teklifi, madde önergesi ve tasarıların, gerekçesiz ve soyut olması nedenleriyle, uygulama ve infaz kabiliyeti yoksunluğu ve karmaşasına yol açtığı, kanunların yaptırım gücünü yok ettiği, güvenilirlilik gibi yüzlerce sorun ve ihtilaflara yol açtığı ve açacağı açıktır. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin hukukta yaşadığı en büyük sorunlarından birisi de, suç ve ceza siyasetinde istikrarsızlık, açık veya örtülü aflar, torba-paket kanun yapma şekli, kanunlarda sık sık yapılan değişikliklerle kanunların sistematik ve ruhunun bozulması, suçların önlenmesi ve caydırıcılık konusunda yaşanan toplumsal inanç yetersizliğidir. Kanun koyucunun, farklı saiklerle kanunlaştırma konusunda yaşadığı gelgitlerin faturası çok ağır olabilir ve olmaktadır. Belki kanun koyucunun masum bir gerekçe gibi gösterip, yalnızca birkaç bin failin yararlanabileceği örtülü bir af gibi göstermeye çalıştığı son önerge, sonuçta toplumda farklı şekilde algılanacak, mağdur çocuklar ve kadınların korunmadıklarını düşünmelerine sebep olacak ve cinsel istismar ile saldırı suçlarını işlemeyi hedefleyenleri de cesaretlendirecek, bu suçları işleyenleri de bir anlamda ödüllendirilecektir. Kanun koyucu, bu tür hatalı amaçlara hizmet eden geçici veya kalıcı yasal düzenlemeler yapmamalıdır.

2- İddia olunan mağduriyetleri giderme yolu, bu şekilde muğlak, usule ve esasa aykırı önerge veya kanun teklifi sunma veya kısmi, örtülü, muvazaalı ve hileli af getirme değildir. Adalet Bakanlığı yetkilileri, TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin hukukçu vekil ve temsilcileri, konunun uzmanı Ceza Hukuku akademisyenleri, TBB ve Baro temsilcileri, kürsü hakimleri, Cumhuriyet savcıları, Avukatlar, toplum bilimci, pedagog, psikolog ve diğer uzman ve yetkili kişilerden oluşan komisyon ve kurullar kurularak kanun tasarıları hazırlanmalı, bunlar kamuoyuna anlatılmalı ve iddia olunan mağduriyetler bu şekilde çözülmelidir. Hukukun Üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesi bunu gerektirmektedir.

3- Anayasa Mahkemesinin, TCK’nun 103. maddesiyle ilgili iptal kararlarının ilki 11.12.2016 ve ikincisi de 13.01.2017 tarihlerinde yürürlüğe girecektir. İptal kararlarının yürürlüğe girmesi ile TCK m.103’de yasal boşluk doğmaması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yeni kanun çıkarması ve düzenleme yapması gerektiği hususu tartışmasızdır.

Yüksek Mahkeme bu iptal kararlarında; çocuğa cinsel saldırı suçunun cezasının azlığını veya çokluğunu tartışmamış, sadece cezaların faillere göre bireyselleştirilmesi gerektiğini, ancak mevcut 103. maddenin buna elverişli olmadığını ifade ederek, mahkemelerin her somut olaya göre cezada bireyselleştirme yapabileceği şekilde TCK m.103’ün tekrar düzenlenmesini istemiştir. Yüksek Mahkeme oyçokluğu ile verdiği karar gerekçesinde; fiilden sonra mağdurun yaşının ikmali ile fiili birlikteliğin resmi evliliğe dönüşmesi gibi her somut olayın özellikleri dikkate alınmak suretiyle ceza tayini ve suç ile ceza arasında olması gereken dengeyi ortadan kaldıracak ölçüde ağır ceza tatbikine neden olacak uygulamanın, bu konuda orantı ve ölçünün gözetilmemesinin, neticede ölçüsüz yaptırımın tatbikine neden olacağından bahisle “hukuk devleti” ilkesinin ihlal edildiğine karar vermiş ve karar gerekçesinde kullandığı “ fiili birlikteliğin resmi evliliğe dönüşmesi ” ibaresinden dolayı acaba yürürlükten kaldırılmış eski Türk Ceza Kanunu m. 434’e dönülecek mi sorusunun akla gelmesine sebebiyet vermiştir. Yine de Anayasa Mahkemesi iptal kararında, tecavüzcüsünün çocukla evlenmesine izin veren bir yaklaşım sergilememiş ve fiili birlikteliğin evlenmeye dönüştüğü, tarafların ortak çocuklarının olduğu durumda ağır hapis cezalarının telafisi mümkün olmayan mağduriyetlere yol açacağını söylemek istemiştir. Yüksek Mahkeme kanun koyucudan, somut olayın özelliklerine ve faile göre bireyselleştirmeye elverişli yasal düzenleme yapmasını istemektedir. Cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarına karşı, özellikle kadın ve çocukların korunması gerektiği ve bu suçların işlenmesi ile ilgili son zamanlarda gerçekleşen, istatistiklere de yansıyan %400’lük artışın da, çocukların ve kadınların özel yasal korumaya ihtiyaçları bulunduğunu tartışmasız ortaya koyduğu açıktır. Günümüzde, hukuki eksiklik ve sosyal sorunlardan kaynaklanan sebeplerle, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda önemli bir artış olduğu görülmektedir. Şimdi kanun koyucunun geçici bir düzenleme ile de olsa, böyle bir ortamda ve cinsel istismar ile saldırı suçlarında bu derece artış yaşanırken, terk edilmiş eski TCK m.434’ü getirmeye teşebbüs etmesi, en hafif deyimle “hata” olur ve bu suçları işlemeyi hedefleyenleri de cesaretlendirir.

4- Bir hukuk devletinde topluma anlatılmadan, tartışmaya açılmadan, anlık reflekslerle, “hukuk devleti” ilkesini kırarak, suç ve ceza siyasetine aykırı şekilde, bireyleri, özellikle Anayasa m.10’a göre özel korumaya mazhar çocukları ve kadınları gözardı eden, af niteliğini haiz geçici de olsa bir yasal düzenlemenin kabulü mümkün değildir. Önerilen düzenleme, korunması gereken hukuki yararlar ile cinsel istismar ve saldırı suçlarının önlenmesi mantığı açısından izah edilemez. Gerçekten de kanun koyucunun, fiili birlikteliğin evliliğe ve ortak çocuk sahibi olmaya dönüştüğünden bahisle aile mağduriyetleri yaşayanların kurtarılmasına yönelik bir çalışma yaptığı ve bunun da masum ve haklı bir gerekçe olduğu da savunulabilir. Ancak bu savunma, bu tür bir düzenlemenin kanunlaştırılması ile topluma yansıyacak sonuçlarının ağırlığının üstünde değildir. Korunması gereken kamu yararı ile birey yararı arasında dengede, bugün istatistiklere yansıyacak şekilde %400’lük artışın yaşandığı cinsel istismar ve saldırı suçlarının daha fazla işlenmesine hizmet etmeye elverişli bu düzenlemeden derhal vazgeçilmeli ve yerine, TCK m.103’de cezaların alt ve üst sınır aralıklarını çocuk yaş aralıklarına göre tespit eden bir düzenleme yapılmalıdır. Ayrıca failin de suç tarihinde çocuk olduğu, fiili birlikteliğin bulunduğu ve bu birliktelikten de ( 3. bir ) çocuk doğduğu hallerde, uygun bir miktarda ceza veya cezasızlık yoluna gidilebilir. Ancak bunu yapmanın yolu, yangından mal kaçırırcasına gizli saklı, meclis mutabakatına uymadan, kanun yapma tekniğine aykırı ve kamuoyuna anlatılmadan  önerge vermek değildir.

5- Verilen önerge örtülü af olup, cinsel istismar suçlarını işlemeyi hedefleyenleri cesaretlendireceği, bu suçları önleme ve caydırıcılıkta etkisizleşmenin artacağı, çıkarılan suç istatistiklerinde sürekli artış gösteren cinsel içerikli suçların daha fazla işlenmesine hizmet etme riskinin olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Kanunlar; toplum ve bireyin ihtiyaçları için vardır. Kanun koyucu toplumun ve insanın ihtiyaçlarını dikkate almak suretiyle kanun düzenler. Temsili demokraside kanun, egemenlik sahibi milletin idare yetkisini parlamentoya bir irade olarak yansıtan halkın temsilcileri vasıtasıyla çıkarılan, memleketi, toplumu idare eden kurallardır. Kanun adını verdiğimiz hukuk kuralları sürekli değiştirilmez. Kanunla belirlenen amaç, özellikle de suç ve ceza siyaseti, sübjektif saiklere göre değişkenlik göstermez. Belki kanun koyucu, bu geçici madde hükmü ile bazı sorunları aşmak isteyebilir. Teklif sahibi vekillere göre yalnızca, cinsel istismara uğrayan çocuklardan cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene maruz kalmayan çocuk mağdurlar ile bu suçların faillerinin evlenmesi kapsama alınmıştır. Bu yaklaşım doğru değildir. Şöyle ki; Kanun sistematiğimizde, onbeş yaşını tamamlamamış çocuğun uğradığı cinsel istismardan dolayı cebir, şiddet, tehdit veya hileye maruz kaldığı varsayılır. Bu nedenle, bu Teklifin suça konu fiilin işlendiği tarih itibariyle onbeş yaşını doldurmamış veya bitirmiş olup da fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklar yönünden cebir, şiddet, tehdit veya hile başka bir neden olup olmadığına bakılmaksızın kabulü mümkün değildir. Eylem tarihi itibariyle onbeş yaşını doldurmayan veya onbeş yaşını doldurmakla birlikte eylem tarihi itibariyle fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocukların mağdur olduğu cinsel istismar suçu yönünden affın kabulü hiçbir şekilde mümkün değildir. Onbeş yaşını bitiren çocuklar yönünden ise, zaten rızai cinsel münasebete kanun koyucu TCK m.104’de, ayrı bir suç tanımı yapmıştır. TCK m.104/1’e göre; “Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”. Tüm bunlar dikkate alındığında; önerge veren vekillerin çocukta onbeş yaş sınırını dahi dikkate almaksızın, tüm çocuklar yönünden eylem tarihinden sonra geldikleri yaş da dikkate alınarak, mağdur ile fail arasında vuku bulacak evlenmenin cezadan kurtuluş yolu olarak önermesi, kanun koyucunun cinsel istismar suçları ile benimsediği “hukuki yarar” kıstası açısından da kabul edilemez. Bu düzenleme geçici de olsa, cinsel istismar ve benzer cinsel içerikli başka suçların artışına yol açar, yani beklenen faydadan çok, topluma ve özellikle kadın ve çocuklara, yani bireye zarar verir. Sonuç olarak, kanun koyucunun bu tür anlık düzenlemelerden derhal vazgeçmesi gerekmektedir.

6- Kanaatimizce, cinsel dokunulmazlığa karşı suçların net, kesin, yasaklayıcı ve koruyucu hükümler taşıması gerekir. Kanun koyucunun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun düzenlenmesinde taşıdığı mantık ve izlediği amaç da, kişilere karşı suçlar kapsamında kabul ettiği cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda bireyin hürriyetinin korunmasıdır. “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı Anayasa m.41/4’e göre; “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır”. Dolayısıyla Devletin, çocukları korumak konusunda pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Anayasanın bu hükmü göz ardı edilerek yapılan hiçbir yasal düzenleme, hukuka uygunluk taşımayacak ve Devletin çocuğu koruma yükümlülüğünü ihlal etmesi anlamına gelecektir.

7- Günümüzde Türk Hukuku’nun en önemli sorunlarından birisi yasal düzenlemeler değil, bu düzenlemelerin ne şekilde tatbik edildiğidir. Önerilen fıkranın toplumda oluşturduğu haklı endişenin bir başka kaynağı da budur. Bir çocuğun evlilik iradesi olup olamayacağı, bu iradenin doğruluğunun nasıl tespit edileceği, çocuğun baskı altında olup olmadığı, açıkladığı iradenin anlam ve sonuçlarını idrak edip etmediği, cinsel istismara maruz kalan çocukta meydana gelen travmanın evlilikle katlanarak artıp artmayacağı gibi sosyolojik değerlendirmelerin Türkiye gerçekleri göz önünde bulundurularak ve titizlikle yapılması gerekir. Verilen önergeye katılmadığımızı açıkça belirtmekle birlikte, hangi nedenle 16.11.2016 tarihi esas alınarak bu düzenlemenin önerildiği de ayrı bir sorundur. Teklifin kabulü halinde, 17.11.2016 ve sonraki tarihlerde işlenen cinsel istismar suçlarının faillerinin de “adalet” ve “eşitlik” ileri sürülerek bazı beklenti ve talepleri olabilecek, bu nedenle bu durumun, geçici nitelik taşıyan önergenin genişletilmesine ya da Anayasa Mahkemesince eşitlik ilkesi gereğince iptali suretiyle genel nitelik kazanacağına sebebiyet verebileceği de unutulmamalıdır. Verilen önergedeki HAGB, ceza infazı ertelenmesi, kamu davasının düşmesi ya da infazın ortadan kaldırılması seçeneklerinin hiçbir hukuki dayanağı ve uygulama şartları bulunmadığı gibi, cezaların şahsiliği ilkesini de açıkça ihlal etmektedir. Verilen önergedeki üstü kapalı olarak zımnen var olduğu söylenmeye çalışılan rıza hususunu, 15 yaşından küçük çocuklar için, ne 5237 sayılı TCK’nun sistematiği ve ruhu ve ne de Yargıtay kabul etmemektedir. Bütün bu hususlar bu teklifin bütünüyle, Anayasaya, uluslar arası sözleşmelere, çocuk ve kadın haklarına, TCK’na ve Yargıtay kararlarına açık aykırılığını tartışmasız olarak ortaya koymaktadır. Kaldı ki, failin mağdurla evlenmesi halinde, belirtilen örtülü aftan kimlerin nasıl yararlanacağı hususu da, hukuk tekniği, cezanın infazı, kararın bütünlüğü, birleşmiş davalar, aynı kişiyle ilgili farklı şahısların ayrı ayrı yargılanması, toplu suç, infaz hukuku ve daha yüzlerce açıdan ayrı ayrı sonuçlara, sorunlara, sıkıntılara yol açacak, her farklı uygulama kamuoyu vicdanını yaralayacak, sürekli ülke gündemini meşgul edecektir.

8- Verilen önergenin içeriği, örtülü hedefi, esası, amacı ve özellikle fiili sonuçları, Türk Medeni Kanununun Kişiler Hukuku başlıklı birinci kitabına, Evlenme ehliyeti ve engelleri maddelerine, kanunun genel ruhuna, özüne ve özellikle evlenme yaşı kriterlerine de açıkça aykırıdır.

9- Mezkur önerge evlilik kurumunun kutsallığına, evlilikteki olması gereken sevgi ve saygı ortamına, evliliğin amaç ve ruhuna, evlilik birliği içerisinde sağlıklı çocuklar ve özgür bireyler yetiştirme amacına da açıkça aykırıdır. Evliliği, cezai yaptırım tehdidiyle ve zorla, 20-30-40 yıl gibi oldukça uzun sürelerle, kadın ve erkeği zorlayarak ayakta tutma çabaları, yarardan çok zarar verecek, ileride daha büyük toplumsal ve ailevi sıkıntı ve sorunlara yol açacaktır. Yapılacak düzenlemeyi toplum anlayamayacak, ülkemizin bu konudaki 15-20 yıllık kazanımları boşa gidecek, cinsel istismara serbesti ve af gibi anlaşılacak, bu durum erken yaştaki evliliklere cevaz verecek, çocuk gelinler ve çocuk anneler algısını kuvvetlendirecektir. Mezkur husus, kadın hakları ve çocuk hakları kapsamında geriye doğru bir doğru gidiş olarak görülüp, Türkiye’nin bu alandaki uluslar arası imajı ağır şekilde zedelenecek ve yara alacaktır.

10- Cinsel İstismar suçunda af, hukuk dışıdır. Cinsel İstismar suçunda af, akıl tutulmasıdır. Verilen önerge, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine     ( ÇHS ) de açıkça aykırıdır.   ÇHS, tarihte en geniş kabul gören insan hakları belgesidir. İlk kez 1989 yılında onaylanan sözleşme, bugün ikisi hariç, BM üyesi bütün ülkeler tarafından onaylanmıştır. Bu durum, dünyadaki 191 ülkenin sözleşmeyi onaylaması anlamına gelmektedir. ÇHS’yi halen onaylamayan iki ülke ise, sadece ABD ve Somali’dir. ÇHS, üzerinde uluslararası planda mutabakata varılmış, üzerinde pazarlık yapılması mümkün olmayan standartlar ve yükümlülükleri içermektedir. Belge, nerede doğduklarına, kim olduklarına; cinsiyetlerine, dinlerine ya da sosyal kökenlerine bakılmaksızın, bütün çocukların haklarını tanımlamaktadır.

Çocuk Hakları Sözleşmesinde ( ÇHS ) tanımlanan haklar, aşağıdaki gibi kategorize edilebilir.

Yaşama hakkı,
Eksiksiz biçimde gelişme hakkı,
Zararlı etkilerden, istismar ve sömürüden korunma hakkı,
Aile, kültür ve sosyal yaşama eksiksiz katılma haklarıdır.

ÇHS medeni, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki insan ve çocuk haklarını en geniş biçimde tanımlamaktadır. ÇHS’ye yön veren temel değerler şunlardır:

Ayrım gözetmeme,
Çcuğun yararının gözetilmesi,
Yaşama ve gelişme,
Katılım.

ÇHS, onsekiz yaşın altında olanları çocuk olarak tanımlayarak başlamaktadır. ÇHS’de özetlenen haklar, nerede olurlarsa olsunlar bütün çocuklar için geçerlidir. Çocuklarla ilgili bütün konularda, çocuğun yüksek yararı gözetilecektir. Devletler, çocukların haklarına eksiksiz biçimde saygı gösterilmesini sağlayacak önlemleri almakla yükümlüdürler.

Bu çerçevede ele alınan başlıca konular aşağıdadır:

Ana–babanın rolü ve sorumluluğu; bunun ihmal edildiği durumlarda ise devletin rolü ve sorumluluğu,

Bir isme ve vatandaşlığa sahip olma ve bunu koruma hakkı,
Yaşama ve gelişme hakkı,
Sağlık hizmetlerine erişim hakkı,
Eğitime erişim hakkı,
Sosyal güvenlik hizmetlerine erişim hakkı,
İnsana yakışır bir yaşam standardına erişim hakkı,
Eğlence, dinlenme ve kültürel etkinlikler için zamana sahip olma hakkı,

Cinsel istismar ve ihmalden korunma hakkı,
Uyuşturucu bağımlılığından korunma hakkı,
Cinsel sömürüden korunma hakkı,
Ekonomik sömürüden korunma hakkı,
Satış, kaçırılma ve zorla alıkoyma’dan korunma hakkı,
Diğer suistimal biçimlerinden korunma hakkı,

İşkence’den korunma hakkı,
Özgürlükten yoksun bırakıcı uygulamalardan korunma hakkı,
Silahlı  çatışmalardan dolaylı yada dolaysız korunma hakkı,

İfade özgürlüğü hakkı,  
Düşünce özgürlüğü hakkı,  
Din ve vicdan özgürlüğü hakkı,
Dernek kurma özgürlükleri hakkı.

Çocukların kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirme hakkı,
Gerekli bilgilere ulaşma hakkı,
Özel yaşamı saklı tutma hakkı.

Özel gereksinimleri olan çocukların hakları,
Çocuk mülteciler,
Özürlü çocuklar,
Azınlık ve yerli gruplara mensup olan çocuklar gibi,
Evlat edinme işlemlerinin belirli bir düzene bağlanmasını da kapsamak üzere aileleri olmayan çocukların hakları.

Rehabilitasyona özel bir önem verilmesi dahil adil bir çocuk ceza adaleti sistemi uygulanması.

11- Çocuk hakları, kanunen veya ahlaki olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, yaşama, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel istismar ve sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel bir kavramdır. Ülkemizde çocuk işçiler, çocuk anneler, çocukların cinsel istismarı, çocukların eşit ve adil eğitim hakkı, ülkemizdeki mülteci çocukların çocuk hakları gibi pek çok çocuk hakları sorunu bulunmaktadır. Çocuklarımız ülkemizin, şehrimizin ve tüm dünyanın geleceğidir. Dünyadaki, ülkemizdeki ve şehrimizdeki tüm çocukları, bizzat kendi öz çocuklarımız gibi görmediğimiz müddetçe, bu sorunları çözebilmemiz mümkün değildir. Uluslararası Af Örgütü'nün belirttiğine göre; az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, emek sömürüsü, pornografi, şiddet, yasa dışılık gibi olumsuz etkenlerin dahilinde, çocuk hakları ihlalleri daha büyük boyutlarda olmaktadır. Çocuk Hakları kapsamında resmileşen ilk metin, 1924 yılında Milletler Cemiyeti tarafından kabul edilen Cenevre Çocuk Hakları Bildirisidir. Bu bildirge Birleşmiş Milletler tarafından kuruluşunda kabul edilmiş, 20 Kasım 1959 tarihinde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi olarak güncellenmiş ve 20 Kasım 1989 tarihinde daha geniş olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile değiştirilmiştir. Yukarıda değindiğimiz, 54 maddeden ve bu maddelerin fıkralarından oluşan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, günümüzde çocukların haklarını korumak için en geniş kapsamlı hukukî metin durumundadır. Ülkemiz ise, TBMM’nin kurulmasını ve açılmasını, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlayan ve bu suretle geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza layık olduğu değeri veren ilk ülkedir. Cumhuriyetin kurucu değerleri ve felsefesi dikkatle incelendiği takdirde, TBMM’nin açılması, Kurtuluş savaşının başlaması, Ulusal Egemenlik kavramı ve Çocuk Bayramının bir bütün halinde değerlendirildiği görülecektir. Bütün bu kapsamda, belirtildiği şekliyle kendisiyle özdeşleşmiş Çocuk Bayramı ve Çocuk Hakları kavramını TBMM’nin daha iyi anlaması, koruması ve sahip çıkması gerekmekte olup, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü vesilesiyle, TBMM’nin bu önergeyi derhal geri çekmesi ve reddetmesi gerektiğinin önemi tarihsel süreç açısından da elzemdir ve gerçek anlamda bir değere sahiptir. Bütün bu nedenlerle, mezkur önerge, hukuk devleti ilkesi, hukukun üstünlüğü, anayasa ve ÇHS gereği, ortak akıl ve ortak vicdana istinaden derhal geri çekilmeli ve reddedilmelidir.

Gereğinin takdir ve ifasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 21.11.2016

DAĞITIM : BİLGİ VE GEREĞİ İÇİN

1-TBMM BAŞKANLIĞINA

2- T.C. BAŞBAKANLIK MAKAMINA

3-TBMM’DE GRUBU BULUNAN SİYASİ PARTİLER GENEL MERKEZLERİNE 

4- GRUP BAŞKANVEKİLLİKLERİNE

5- ADALET BAKANLIĞINA

6- TBB BAŞKANLIĞINA

7- KAYSERİ MİLLETVEKİLLERİNE 

8- KAYSERİ SİYASİ PARTİLER İL BAŞKANLIKLARINA

9- MEDYA, BASIN YAYIN ORGANLARINA VD. İLGİLİ MAKAMLARA

 

Av. Cavit DURSUN

Kayseri Barosu Başkanı 

ETKİNLİK TAKVİMİ

Calendar
Title and navigation
Title and navigation
<<<Mart 2024><<
Mart 2024
 PSÇPCCP
926272829123
1045678910
1111121314151617
1218192021222324
1325262728293031
141234567

28.03.2024
AV. ALİ KÖSE
BARO BAŞKANI

BARO LEVHASI


© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.