BAROMUZDAN BASIN BİLDİRİSİ
Tarih: 12.12.2016| Okunma Sayısı: 2085

       10 Aralık İnsan Hakları ve Demokrasi Haftasına ilişkin olarak, Kayseri Barosu Basın Metni

 

İnsan hakları mücadelesi, ilk insanlardan beridir var olan ve hiçbir zaman geçerliliğini ve önemini kaybetmeyecek olan, en asli ve en kutlu mücadeledir. Binlerce yıldan beridir yürütülen mücadele, aslında insanların insanlara karşı verdiği bir insanlık mücadelesi olup, saldıranı da savunanı da yine insandır. Tarih boyunca bu kadar parlak, bu kadar hayati, uygulama sahası bu kadar geniş olan, savunanı da saldıranı da bu kadar fazla olan hiçbir mücadele alan ve sahası yoktur. İnsanın ve insanlığın doğumundan yaşamına ve ölümüne kadar her safhayı kapsayan, eşitlik, özgürlük, yaşam, hayat, hukuk, adil savunma ve yargılanma, eğitim, öğrenme, beslenme, örgütlenme, düşünce, ibadet ve inanç özgürlüğü ve daha insanı insan yapan her türlü aşamayı ve hakkı kapsayan insan hakları mücadelesi, aslında insanlığın ve uygarlığın tarihidir. Uğruna savaşlar, mücadeleler verilen, hayatlar feda edilen insan haklarının ; özgürlük, umut, onur, bağımsızlık, yaşam sevinci ve ümidi kapsayan heyecanı, her insanı mest etmiştir. İnsanlık tarihinde, bu kadar çekici ve cezbedici, bir kavram ve hak topluluğu yoktur. Aynı zamanda, bu kadar ihlal edilen ve saldırıya uğrayan bir alanda yoktur.

 

İnsan hakları, ulaşılmaya çalışılan bir ideal olup, adeta insanlığın kızıl elmasıdır. Umutsuzluğa kapılacak, vazgeçilecek, yılgınlık gösterilecek bir husus değildir. Aksi hal insanlığımızdan vazgeçmek ve yok olmaktır. İlk insandan başlayan ve tarihin her aşamasında, gelgitlerle büyüyen bu hak mücadelesi, uygarlık geliştikçe daha da büyümüş, ama aynı zamanda uygarlığın gelişimine bağlı olarak, artan kin, nefret, iktidar hırsı, güç elde etme, menfaat ve çıkarlar nedeniyle en ağır biçimde ihlal de edilmiştir. “ Bütün insanların, insan olması hasebiyle sahip olduğu temel hak ve özgürlükler” olarak tanımlanan insan hakları, tarihin ve insanlığın her aşamasında vazgeçilmez olmuştur.

 

İnsan hakları tarihi din, kültür, ahlak, felsefe ve hukuki gelişmeleri içerir. Tarih boyunca hak ve özgürlük fikri olagelmiştir. Bireyin haklarını konu edinen ilk yazılı belge Hammurabi kanunlarıdır. Eski Yunan medeniyetinde de haklar bugünkü gibi olmasa da tartışılmıştır. Aristo özel mülkiyet ve demokratik katılım gibi modern insan haklarında önemli bir yer tutan bir takım haklardan bahsetmektedir. Eski Yunan şehir devletlerinde, insan hakları doğal hukuktan sadır olan doğal haklar ile eş tutulmuştur. İran Pers imparatorlarından Büyük Kiros, modern haklarla örtüşen bir takım düzenlemeleri içeren Kiros Silindirini yayınlamıştır. Büyük Kiros'un bildirisi, temelde Babilli kölelerin serbest ve özgür olması gerektiğinden bahsettiği için, kimi uzmanlar onu ilk insan hakları belgesi olarak da kabul etmektedir.

 

Daha yakınlara gelindiğinde, İslam dünyasının insan haklarına büyük katkısı görülmektedir. Medine ve ona bağlı yerlerde bulunan Müslüman, Yahudi, Putperest ve diğer bütün toplulukların haklarını garanti altına alan ve kim uzmanlara göre de, ilk anayasa örneği olan 622 tarihli Medine Sözleşmesi ya da Vesikasıdır. Aynı şekilde bütün insanların eşitliğini vurgulayan ve kadın haklarından bahseden 632 tarihli Veda Hutbesi de, insan haklarına kaynaklık eden büyük bir tarihi belge olarak kabul edilmektedir. Veda Hutbesinde yer alan insan haklarına yönelik verilen mesajlar, aslında İHEB’den 1400 yıl önce ortaya konulmuştur.

 

Yunanlıların üzerinde durduğu doğal haklar anlayışı Roma İmparatorluğu döneminde de varlığını sürdürmüştür. Daha sonra, 1215 tarihli Magna Carta ya da Büyük Özgürlük Sözleşmesi de bugünkü insan haklarının kaynakları arasında değerlendirilmektedir.

 

Modern İnsan Haklarının felsefi arka planı, 17. yy liberal aydınlanmacılığı ve rasyonalizmine dayanır. John Locke modern insan haklarının kurucu babası olarak kabul edilmektedir. İngiltere’de 1689 devriminden sonra geliştirilen Yurttaş Hakları Beyannamesi, bugünkülere benzer temel hak ve özgürlükleri belirlerken, beyanname dili ve içeriği üzerinde J. Locke’un etkisi görülmektedir. Aynı şekilde 1776 ABD Bağımsızlık Bildirgesinde de aynı liberal ve dini söylem bulunmaktadır. Bildirge’ye göre, “bütün insanlar eşit yaratılmıştır, yaratıcı tarafından kendilerine bahşedilen devredilemez hakları vardır. 18. Yüzyılda I. Kant, J.S.Mill ve Thomas Pain gibi filozofların çalışmaları insan haklarını etkilemiştir. 18. ve 19. yüzyılda özellikle kölelik karşıtı hareketler, demokrasi mücadelesi, özellikle demokratik katılım, genel oy ilkesi ve kadınların oy kullanma hakkı gibi alanlarda insan hakları mücadelesi yoğunlaşmıştır. 20. yüzyılın ilk yarısında Milletler Cemiyeti döneminde (1918-45) azınlıkların korunması, halkların kendi kaderini tayin etme hakkı ve yabancı hakları gibi haklar öne çıkmıştır. 1945’te Birleşmiş Milletler’in (BM) kurulmasıyla insan hakları kurumsal olarak da dünya politikasına girmiştir. Zira BM Şartı’nın ilk maddesi, BM’nin dört görevi arasında insan haklarını geliştirmeyi de vurgulamaktadır. Daha sonra kurulan İnsan Hakları Komisyonu, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesini (EİHB) hazırlamış ve modern insan hakları belgelerinin temel referansı haline gelen Beyanname, 10 Aralık 1948 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir.

 

Birleşmiş Milletler tarafından insan hakları alanında üyeler üzerinde bağlayıcılığı olan anlaşma veya sözleşme denen düzenlemeler ve bildirge ya da beyanname gibi bağlayıcı olmayan belgeler olmak üzere iki çeşit metin üretilmiştir. BM Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen ve bağlayıcılığı olmayan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinden günümüze onlarca metin, insanlığın hizmetine sunulmuştur. Avrupa, Amerika ve Afrika insan hakları mekanizmaları gibi bölgesel düzenlemeler ve Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi küresel STK’larla birlikte hızla artan yerel oluşumların katkısıyla bu süreç devletler üzeri bir hale gelmiştir. BM’nin insan hakları alanında atmış olduğu ilk ve önemli adım 1948 yılında kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesidir (İHEB). Beyanname, Soğuk Savaş’ın ideolojik yaklaşımının aksine, insan haklarına yönelik kapsayıcı bir bakış açısı geliştirmiş ve bir dizi siyasi, sivil, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları aynı dokümanda birleştirmeyi başarmıştır. Hem küresel hem de bölgesel düzeyde dünyada sivil, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ile ilgili onlarca anlaşma, bildirge ve sözleşme için ilham kaynağı olan İHEB, insan hakları tarihinde bir dönüm noktasıdır. Soğuk Savaş ortamı maalesef insan hakları gibi ortak insanlık değerlerin gelişim sürecini de etkilemiş ve 1966 tarihli anlaşmalar, 1977’de yürürlüğe girmiş ve ikiz insan hakları anlaşmaları denen ideolojik ve ikili bir yapı ortaya çıkmıştır. İkiz sözleşmeler yürürlüğe girdikten üç yıl sonra, 1979’da BM tarafından Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi kabul edilmiştir. Sözleşme, özellikle kadınlara karşı uygulanan ayrımcılığı tanımladıktan sonra, kadın haklarını en detaylı şekilde belirlemiş ve taraf devletlerin yükümlülüklerini belirtmiştir. İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ise 1984 yılında kabul edilmiştir. İnsan hakları alanında çıkarılan diğer bir anlaşma ise, 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi olup, 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmede, çocukların, temel yaşam hakkının yanında, eğitim, sağlık, aile ve kültürel haklarına vurgu yapılmıştır.

 

Bir demokrasi ve insan hakları kurumu olarak kurulan Avrupa Konseyi, son yarım asrı aşkındır bir dizi insan hakları belgeleri yayınlamıştır. Bunların başında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gelmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise, yaptırım gücü ve etkisiyle oldukça önemlidir.

 

Türkiye, İnsan Hakları bağlamında uluslararası bütün metin ve belgeleri imzalayan bir ülkedir. Ancak uygulamadan doğan sorunlarımız daha fazladır. Gerçekte eski Türk toplumlarında ve devletlerinde, insan haklarına azami derecede saygı gösterilmiş, bulundukları zaman ve çağlara göre oldukça üst seviyede insan haklarına uymuş bir tarihimiz ve uygarlığımız vardır. Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra ise, İslam Dininin İnsan ve Hak kavramına verdiği büyük önem nedeniyle, Türk Milletinin İnsan Haklarına katkısı ve etkisi zamanla daha da artmıştır. 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ve öncesindeki Kurtuluş Savaşı ve sonrasındaki yapılan devrimler ile Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve ruhu, Türkiye’de insan haklarının tarihsel gelişiminin zirve noktalarıdır. Türk Avukatları ve Barolar, ülkemizde, bölgemizde ve Dünya’da insan haklarının gelişmesine büyük katkılar sağlamışlardır.

 

Günümüzde, insan hakları açısından çok sıkıntılı ve zor süreçler yaşanmaktadır. Özellikle Ortadoğu ve Müslüman coğrafyada akan kan, savaşlar, iç savaşlar, terör saldırıları ve akan gözyaşları, masumların ve mazlumlarındır. İnsan Hakları mücadelesi, hep güçsüzlerin, haklıların, ezilmişlerin, inanmışların, masum ve mazlumların; zalime, diktatöre, güçlüye ve haksıza karşı verdiği mücadelenin adı ve simgesi olmuştur. Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Arakan’da, Bosna’da ve tüm mazlum coğrafyalarda akan kan ve gözyaşı, mazlumun ve masumundur. Ancak bilinmelidir ki, bu zulmü yapan da yine insan ya da diğer bir deyişle insan görünümlü zalimler ve kan emicilerdir. Türk Milleti tarih boyunca hep, masumdan, mazlumdan ve güçsüzden yana olmuştur. Milletimiz geçmişinden ve tarihten gelen hasletleri ve inancından kaynaklanan anlayışıyla, çevresindeki insan hakları ihlallerinde üzerine düşeni dünde, bugünde yapmakta ve yarında yapmaya devam edecektir.         

     

Bu vesileyle, 10.12.2016 tarihinde, Büyük Türk Milletinin birlik ve beraberliğini ve ülkemizdeki huzur ve güveni bozmaya yönelik, İstanbul’da meydana gelen terör saldırısını kınıyor ve lanetliyoruz. Saldırıda şehit olan vatan evlatlarına Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve Büyük Türk Milletine başsağlığı ve sabır, yaralılarımıza da acil şifalar diliyoruz. 10 Aralık İnsan Hakları haftasında ve takiben Peygamber Efendimizin doğum zamanı olan Mevlid Kandilini idrak ettiğimiz bu güzel ve kutlu günlerde meydana gelen bu tür menfur saldırılar; mücadele azmimizi, birlik ve beraberliğimizi bozamayacak, tam aksine insan hakları, hukuk devleti, inanç özgürlüğü, milli birlik ve beraberlik, özgürlük ve hukuki güvenlik istek, mücadele ve arzumuzun daha da artmasına sebep olacaktır.

 

Bütün bu bağlamda, Kayseri, Türkiye ve tüm Dünya insanlarının 10 Aralık İnsan Hakları ve Demokrasi Haftasını başta Kayseri Barosu, Baromuz Avukatları, Şahsım ve Baromuz İnsan Hakları Komisyonu adına kutlar, saygılar sunarız.12.12.2016  

 

                                                                         Av. Cavit DURSUN

                                                                          Kayseri Barosu Başkanı

 

 

 

                                                                                                     

  

ETKİNLİK TAKVİMİ

Calendar
Title and navigation
Title and navigation
<<<Mart 2024><<
Mart 2024
 PSÇPCCP
926272829123
1045678910
1111121314151617
1218192021222324
1325262728293031
141234567

29.03.2024
AV. ALİ KÖSE
BARO BAŞKANI

BARO LEVHASI


© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.