AV. TALİH UYAR'DAN ÖNEMLİ İÇTİHATLAR VE NOTLAR
Tarih: 27.03.2017| Okunma Sayısı: 42690

-1-

Tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için alacaklının kesinleşmiş bir alacağının ve icra takibinin bulunmasının zorunlu olduğu- Davacının alacağının bulunduğuna dair tereddüt bulunmadığından, “takibin, tasarrufun iptali davasından önce başlatılmasının davanın görülebilme koşulu” olarak öngörülemeyeceği- I- Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 02.05.2011 gün ve 2005/348 E., 2011/183 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 12.04.2012 gün ve 2011/12048 E. - 2012/4567 K. sayılı ilamı ile; “...Davacı vekili, müvekkili kurumun 7.12.2001 - 1.3.2002 - 22.8.2003 tarihli vekaletnameleri gereği avukatlığını yapan davalı borçlu Ali'nin vekalet görevini gereği gibi ifa etmemesi ve yaptığı tahsilatları süresi içinde davacı kuruma ödememesi nedeniyle vekalet ilişkisinin 9.3.2004 tarihinde feshedildiğini, borçlunun aleyhine yapılan icra takibini karşılıksız bırakmak amacıyla adına kayıtlı taşınmazı 22.8.2005 tarihinde davalı Funda'ya sattığını belirterek taşınmaz satışına ilişkin tasarrufun iptaline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.

Davalı borçlu vekili, davanın İİK. hükümleri gereğince yürütülmesi gerektiğini, ödeme emrinin iptali için İdare Mahkemesine dava açtıklarından takibin kesinleşmediğini, davanın sonucunun beklenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini, 30.10.2009 tarihli dilekçesiyle de ödeme emri idare mahkemesince iptal edildiğinden davanın konusuz kaldığını savunmuştur.

Davalı F., savunma yapmamıştır.

Mahkemece iddia, savunma, toplanan delillere göre, davanın görülebilirlik koşulunu teşkil eden ödeme emrinin İdare mahkemesinin kesinleşen kararıyla iptal edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava 6183 sayılı AATÜHK'nun 24 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenebilmesi için borçlu hakkında yapılmış icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılması, gerçek bir alacağın bulunması gereklidir. Eğer dava İİK. 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış ise bu üç koşula ilaveten borçlu hakkında düzenlenmiş kat'i (İİK 143.madde) veya geçici aciz (İİK. 105.madde) belgesinin bulunması da gereklidir. Aciz belgesinin varlığı sadece İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davaları için önkoşul olup 6183 sayılı Yasanın 24 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davaları için ibraz edilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.

Gerek 6183 Sayılı Yasanın 24 ve devamı, gerekse İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davasının görülebilirlik koşullarından biri, mahkemece de belirlendiği gibi alacaklı tarafından borçlu aleyhine yapılan icra takibinin kesinleşmiş olmasıdır. Somut olayda davalı borçlu hakkında 6183 Sayılı Yasa gereği çıkarılan ödeme emri idare mahkemesinin kesinleşen kararı gereğince “davacı Ali ile aralarında vekalet ilişkisi bulunan idarenin, söz konusu zararı alacak davası olarak tahsil etmesi gerekirken 6183 Sayılı Yasa uyarınca ödeme emri düzenlenmesinin hukuka aykırı olduğu” gerekçesiyle iptal edilmiştir. Bunun üzerine işbu davanın devamı sırasında davacı idare tarafından davalı borçlu hakkında M.. l. İcra Müdürlüğünün 2011/… sayılı dosyası ile İİK hükümleri gereği ilamsız takip yapıldığı, borçlunun itirazı üzerine davacı idare tarafından M… 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/… Esas sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açıldığı ve davanın derdest olduğunun davacı ve davalı borçlu vekilinin kabulündedir. Varlığı zorunlu bulunan icra takibinin, dava tarihinden önce yapılmış olması bir zorunluluk olmadığından icra takibinin dava tarihinden sonra yapılmasının bir önemi yoktur. Önemli olan yargılama aşamasında borçlu hakkında icra takibinin varlığıdır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.3.2012 gün ve 2012/17-25, 11/241 sayılı kararı ve 15.H.D. 18.11.2003 T.5510E-5515 K. sayılı kararları da aynı doğrultudadır.) O halde mahkemece itirazın iptali davasının sonucu beklenerek takibin kesinleşmesi halinde davanın esasına girilerek taraf delillerinin toplanması, İİK 277, 278, 279 ve 280 maddeler gereğince değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi; itirazın iptali davasının reddedilip kesinleşmesi halinde ise şimdiki gibi davanın önkoşul yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir…” gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Dava, 6183 sayılı Kanun’un 24 vd. maddeleri gereğince “tasarrufun iptali” istemine ilişkindir.

Davacı vekili “müvekkili ile davalı A. arasında müvekkilin alacaklarının tahsili amacıyla dava ve takiplerde vekil olarak temsil için vekalet sözleşmesi akdedildiğini, ancak davalının dava ve icra takiplerini takipsiz bıraktığını, işlemden kaldırılmasına neden olduğunu, ayrıca yapılan icra takip dosyalarından tahsil edilen ödemeleri de Kurum hesabına aktarmadığını, Kurumun uğradığı bu zararın tahsili için davalı aleyhine 6183 sayılı Kanuna dayalı takip yapıldığını, takip sırasında davalıya ait bir taşınmazın diğer davalı F.’ye satışının yapıldığının belirlendiğini, yapılan satışın mal kaçırmak amaçlı olduğunu ve işlemin 6183 sayılı Kanun’un 24 vd. maddeleri gereğince iptale tabi olduğunu belirterek alacağın tahsilini sağlamak amacıyla dava konusu taşınmazın satışının iptaline karar verilmesini” talep etmiştir.

Davalı A. vekili, “6183 sayılı Kanuna dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasında takibin kesinleşmiş olmasının dava şartı olduğunu ve davacı tarafından yapılan takibin İdare Mahkemesince iptal edildiğini” belirterek “davanın reddini” savunmuştur.

Davalı F. duruşmalara katılmamış ve davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece; “davacı kurum tarafından davalı aleyhine kurum zararının tahsili için 6183 sayılı Kanuna dayalı olarak takip başlatılmış ve ödeme emri tebliğ edilmiş ise de, davalı tarafından bu ödeme emri işlemine karşı İdare Mahkemesinde iptali istemi ile dava açıldığını ve ödeme emri işleminin iptali yönünde karar verildiği ve söz konusu kararın kesinleşmiş olması bakımından davanın görülebilme koşulu olan takibin iptal edilmiş olması nedeni ile davanın reddine” karar verilmiş; davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tasarrufun iptali davasında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunmasının davanın görülebilirlik koşulunu oluşturduğu dikkate alındığında, ‘icra takibinin dava tarihinden önce başlatılmış olmasının gerekip gerekmediği’ noktasında toplanmaktadır.

Somut uyuşmazlığa geçmeden tasarrufun iptali davasına ve mevzuatımızdaki yerine kısaca değinilmesi uyuşmazlığın çözümünde yol gösterici nitelikte olacaktır.

İptal davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 277-284. maddelerinde düzenlenmiştir.

Haczedilen ve iflas halinde masaya girerek tasfiyeye konu teşkil edecek malvarlığı, borçlunun hali hazır malvarlığıdır. Hakkında haciz işlemine girişilen veya iflasta iflas kararı verilen borçlunun tasarruf yetkisi, bu tarihten itibaren kısıtlanır. Haciz ve iflastan önce borçlu, malvarlığı üzerinde tam bir tasarruf yetkisine sahiptir (Uyar Talih, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 4. Baskı, C. I, İzmir 2011, s. 15; Üstündağ Saim, İflas Hukuku, 3. Baskı, İstanbul 2002, s. 231).

Bunun sonucu olarak, hacizden ve iflas kararından önce malları üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilen borçlular uygulamada da rastlandığı üzere bazen mallarına haciz konulması veya iflas kararı verilmesi ihtimaline binaen, haciz ve iflas yolu ile takibe uğramadan evvel alacaklılardan mal kaçırmak kastıyla, yani onların hakkında yapacağı takibi semeresiz bırakmak amacıyla, mal varlığının tamamı ya da bir kısmını, hileli işlemlerle bedelsiz olarak ya da düşük bedellerle, başkalarına, genellikle yakınlarına, devredebilirler. Bazı durumlarda da bedelini kendisi ödeyerek yakınları üzerine taşınır taşınmaz mal satın alarak malvarlığını azaltabilirler (Pekcanıtez Hakan / Atalay Oğuz / Sungurtekin Özkan Meral / Özekes Muhammet, İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2005, s. 501; Uyar, a.g.e., s. 15).

Bu gibi kötüniyetli borçluların mal kaçırma düşüncesiyle yaptıkları tasarruflar nedeniyle alacaklıların menfaatlerini korumak amacıyla kanun koyucu “iptal davası” kurumunu kabul etmiştir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 277. ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası; kesin veya geçici aciz vesikasına sahip alacaklının, kanunda öngörülen sebeplere dayanarak, iptal edilebilir olduğunu iddia ettiği tasarrufi işlem hiç yapılmamış gibi, sadece kendisi açısından ve aciz vesikasına bağlanmış alacağıyla fer’ileri nispetinde, bu işleme konu mal, hak ya da alacağın, alacaklının icra takip sahasına sokulmasını amaçlayan ve alacaklının, borçlu ile lehine tasarrufi işlemin yapıldığı üçüncü kişiye karşı açtığı, 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olan şahsi nitelikte, bir eda davasıdır (MUŞUL Timuçin, İcra ve İflas Hukuku, 2. Baskı, İstanbul 2005, s.1168).

Bununla birlikte 6183 sayılı Kanuna dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasında kamu alacaklısının kesin veya geçici aciz vesikasına sahip olması aranmamaktadır. Ancak, yine burada da tasarrufun iptali davasının açılabilmesi tahsil dairesinin tüm yasa yollarına başvurmasına rağmen alacağını elde edememiş olması aranmaktadır.

Bu noktada tasarrufun iptali davasının kendisine özgü dava şartlarından söz etmekte yarar bulunmaktadır. Gerçekten; iptal davasında yetki, görev, taraf ehliyeti, dava ehliyeti, hukuki yarar gibi genel dava şartları dışında, iptal davasına özgü bazı özel dava şartlarını haiz olması aranmaktadır. Hem İİK’nın 277 ve devamı maddeleri gereğince hem de 6183 sayılı Kanun gereğince açılan tasarrufun iptali davasında ortak olarak aranan dava şartları; davacının gerçek bir alacağının olması ve borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması ile iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olmasıdır. Bunların yanı sıra İİK’nın 277 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davasında alacaklının kesin veya geçici aciz vesikasına haiz olması da aranmaktadır.

Bilindiği gibi mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hallere, “dava (yargılama) şartları” denir. Dava şartları, daya açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi (mesmu olması) şartları da denir. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hâkim tarafından kendiliğinden (re'sen) gözetilir (KURU Baki Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.I., İstanbul 2001, s. 1343).

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde “Dava Şartları”, 115. maddesinde ise “Dava Şartlarının İncelenmesi” düzenlenmiştir. Dava şartları, dava açılmasından hükmün verilmesine kadar var olmalıdır. Davanın açıldığı anda var olan bir dava şartı (meselâ hukukî yarar) sonradan ortadan kalkarsa, o zaman dava (esastan değil) dava şartı yokluğundan (usulden) reddedilir. Bir dava şartının noksan olmasına rağmen esasa girilmiş ve dava sırasında o dava şartı noksanlığı ortadan kalkmış (giderilmiş) ise, hüküm anında bütün dava şartları tamam olduğundan, davanın esası hakkında karar verilir; yani dava, dava şartlarının başlangıçta noksan olduğu gerekçesiyle usulden reddedilmez (HMK m. 115/III) . Çünkü, hüküm anında bütün dava şartları tamamdır (KURU, a.g.e., s. 1391-1392).

Ancak HMK’nin 115. maddesinin 2. fıkrasında da ifade edildiği gibi giderilmesi mümkün bir dava şartı noksanlığının bulunması halinde dava hemen reddedilmeyip giderilmesi için süre verilmesi gerekmektedir. İşte giderilebilecek nitelikte bir dava şartının varlığı halinde öncelikle dava şartının tamamlanması için süre verilmesi, bu süre içerisinde eksikliğin giderilmesi halinde davanın esasına girilerek karar verilmesi, aksi halde ise davanın usulden reddine karar verilmesi söz konusu olabilecektir.

Yapılan bu açıklamalar kapsamında somut uyuşmazlık ele alındığında, davacı yan tarafından 6183 sayılı Kanuna dayalı olarak yapılan takip iptal edilmiş, açılan tasarrufun iptali davasının devamı sırasında 2004 sayılı İİK hükümlerine dayalı olarak takibe geçilmiş ve davalı tarafından yapılan takibe itiraz edilmesi üzerine davacı tarafından itirazın iptali davası açılmıştır. Uygulama ve doktrin tarafından yukarıda da belirtildiği gibi tasarrufun iptali davasında borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması dava şartı olarak kabul edilmekte olup bu niteliğinden ötürü söz konusu dava şartı noksanlığının giderilmesi iptal davasına ilişkin yargılama aşamasında da mümkündür. Somut uyuşmazlıkta da davacı yan tasarrufun iptali davası sırasında takibe geçmiş ve davalı tarafından takibe itiraz edilmesi üzerine itirazın hükümden düşürülmesi için davacı yan tarafından itirazın iptali davası açılmış olması bakımından artık söz konusu dava şartının varlığı ya da yokluğu bu itirazın iptali davasının sonucuna göre belirlenebilecektir. Bu durumda bozma ilamında da belirtildiği gibi söz konusu itirazın iptali davasının sonucunun beklenerek oluşacak duruma göre karar verilmesi gerekmektedir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, “tasarrufun iptali davasında borçlu hakkında yapılan takibe dava tarihinden önce geçilmiş olması gerektiği, dava tarihinden sonra takibe geçilmesi halinde davanın görülemeyeceği” gerekçesi ile yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma ilamında ve yukarıda açıklanan nedenlerle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

HGK. 30.03.2016 T. E: 2014/17-843, K: 433 (Kaynak: www.e-uyar.com)

II-…Davacı vekili, “davalı borçlu Nevzat aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunamadığını ileri sürerek borçlunun, dava konusu taşınmazını davalı Hüseyin’e satışına ilişkin tasarrufun iptalini” talep ve dava etmiştir.

Davalı “borçlu davanın reddini” savunmuştur.

Diğer davalı usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmalara gelmemiş ve davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, “davalı borçlu adına çıkarılan ödeme emirlerinin iptal edilmiş olduğu” gerekçesi ile “davanın reddine” karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için alacaklının kesinleşmiş bir alacağının ve icra takibinin bulunması zorunludur. Diğer bir deyişle davacının alacağının mevcudiyetine dair tereddüt bulunmamalıdır. Bununla birlikte takibin tasarrufun iptali davasından önce başlatılması davanın görülebilme koşulu olarak öngörülmemektedir. (H.G.K. 28.3.2012 tarih 2012/17-25 Esas ve 2012/241 Karar sayılı ve 15. HD. 18.11.2003 tarih 5510-5515 sayılı kararları)

Somut olayda davacı Hazinenin, iptal edilen ödeme emirlerinin yerine aynı alacakla ilgili takip başlatmış olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca mahkemece borçlu hakkında yapılan takip nazara alınarak “bu takibin kesinleşip kesinleşmediği” üzerinde durularak, hasıl olacak duruma göre bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.

17. HD. 13.01.2014 T. E: 2013/16871, K: 34 (Kaynak: www.e-uyar.com)

Aynı doğrultuda:

HGK. 28.03.2012 T. E: 17-25, K: 241 (Kaynak: www.e-uyar.com)

15. HD. 18.11.2003 T. E: 5510, K: 5515 (Kaynak: www.e-uyar.com)

NOT: Davacının, iptâl davası açabilmek (ya da açtığı davanın görülmesini sağlayabilmek) için -kural olarak-[1] aciz belgesi alıp, mahkemeye vermek zorunda olması, borçlu hakkında, -iptal davası açılmadan önce veya iptal davasından sonra (dava sırasında)-[2] alacaklı tarafından icra takibi yapılmış olmasını zorunlu kılmaktadır. Gerçekten, “aciz belgesi” -ya da “aciz belgesi niteliğindeki haciz tutanağı” -icra takibi sırasında ya da icra takibi sonunda verildiğinden, borçlusu hakkında icra takibinde bulunmamış olan alacaklıya, “aciz belgesi” verilmesi düşünülemez.

Bu nedenle tasarrufun iptali davasının, dinlenebilmesi için “dava tarihinden önce veya sonra[3] [4] (yargılama sırasında) davacı-alacaklı tarafından yapılmış ve kesinleşmiş bir icra takibi bulunması gerekir.[5] [6]

İptal davası mutlaka bir icra takibine dayalı olarak açıldığı ve dava sonucunda davacıyı haklı bularak “davanın kabulüne” karar verecek duruma gelen mahkemenin “davacı-alacaklının .... sayılı icra takibine konu alacağını eklentileri ile birlikte karşılayacak miktarla sınırlı olarak dava konusu taşınmaz/taşınır üzerinde davacı-alacaklıya cebri icra yetkisi (haciz ve satış isteme yetkisi) tanınmasına....” şeklinde karar vermesi gerekeceğinden[7] yargılama sona ermeden, davacı-alacaklı tarafından davalılardan borçlu hakkında yapılmış ve kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması gerekir.

Ayrıca, mahkemece tasarrufun iptali davası sonucunda karar verilebilmesi için, alacaklı tarafından takip konusu yapılmış olan alacağın da kesinleşmiş olması gerekir.[8] [9]

Bu nedenle; davacı-alacaklı, davalı-borçlu hakkında örneğin; senetsiz veya bir adi senede dayalı olarak takip yapmış ve 7 günlük “itiraz süresi” içinde borçlu tarafından -icra dairesine başvurularak- ödeme emrine (takip konusu borca ya da imzaya) itiraz edilememişse hem takip ve hem de alacak kesinleşmiş olur. Alacaklı, böylece kesinleşmiş olan icra takibine (ve takip konusu alacağına) dayanarak tasarrufun iptali davası açabilir... Yapılmış olan bu takibe karşı borçlu tarafından süresi (7 gün) içinde “icra dairesi”ne başvurularak itiraz edilmişse, alacaklının bu itirazı hükümsüz hale getirmek amacıyla “itirazın iptali” için “mahkeme”ye[10] [11] ya da “itirazın kaldırılması” için “icra mahkemesi”ne başvurmuş olması halinde, bu başvuruların sonucu, tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece “bekletici mesele” yapılarak verilecek kararların kesinleşmesinden sonra davanın sonuçlandırılması gerekir.[12] [13]

Eğer alacaklı, bir kambiyo senedine dayalı olarak borçlusu hakkında takip yapmış ve borçlusu “5 gün” içinde -icra mahkemesine başvurarak- “borca” (İİK. mad. 168/5) ya da “imzaya” (İİK. mad. 168/4) itiraz etmemiş; “beş (İİK. 168/3) ya da 7 gün (İİK. mad. 168/I) içinde” şikayet yoluna başvurmamışsa takip kesinleşir. Eğer borçlu belirtilen süreler içinde ödeme emrine itiraz ya da şikayette bulunmuşsa, icra mahkemesince “itirazın (ya da; şikayetin) reddine” karar verilince takip kesinleşir. Fakat bu durum, tasarrufun iptali davasının mahkemece sonuçlandırılması için yeterli değildir. Ayrıca takip konusu alacağın da kesinleşmiş olması gerekir. Bunun için de icra mahkemesinin vermiş olduğu “itirazın/şikayetin reddine” ilişkin kararın da kesinleşmiş olması gerekir.

Eğer alacaklı, bir ilama dayalı olarak takipte bulunmuşsa; borçlunun İİK. mad. çerçevesinde icra mahkemesine başvurup -5 gün içinde- “itfa”, “imhal”, “zamanaşımı” ya da “borçlu olmadığı” itirazında bulunmaması ya da bu itirazının reddedilmesi ile (yahut; İİK. mad. çerçevesinde “icra mahkemesi”ne başvurup şikayette bulunmaması ya da bu şikayetin reddedilmesi ile) yapılmış olan takip kesinleşir. Bu kararların kesinleşmesi ile de alacak kesinleşir.

Keza; borçlu tarafından takip, takip konusu borç hakkında menfi tesbit davası açılmışsa, “bu davanın reddine” dair verilen kararın kesinleşmesi ile de takip konusu alacak kesinleşmiş olur. Tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece borçlu tarafından açılmış olan bu “menfi tesbit davası”nın sonucu “bekletici mesele” yapılır.[14]

Tasarrufun iptali davasına bakan mahkemenin, yargılamayı sonuçlandırıp “davanın kabulü”ne dair karar verebilmesi için, davadan önce veya davadan sonra borçlu hakkında açılmış bir icra takibinin bulunup bulunmadığını araştırıp; a) Hem icra takibinin b) Ve hem de icra takibine konu alacağın kesinleşmiş olduğunu saptaması gerekir.

Buna karşın alacaklı, davalı-borçlu hakkında -ne tasarrufun iptali davasından önce ve ne de dava sırasında- hiçbir icra takibi yapmadan,[15] muhtemel alacağı için[16] tasarrufun iptali davası açamaz...[17]

Uygulamada, genellikle ‘davacı-alacaklının icra takibinin, “tasarrufun iptali davası açılmadan önce” yapılmış olması gerektiği’ savunulmaktadır. Bu düşünce hatalıdır. Yukarıda sunulan kararlarda bu husus tereddütsüz biçimde vurgulanmıştır.

*

-2-

İcra memuru kendi verdiği karardan dönemez ise de; önceki verdiği kararın dosya kapsamı ve yasa hükmüne uygun olmadığını fark etmesi, örneğin, iflasın ertelenmesi davasında borçlu şirket hakkında takiplerin durdurulmasına dair verilen tedbir kararına rağmen, yanlışlıkla ‘borçlunun malvarlığının haczine’ karar verilmesi halinde, icra memurunca yasaya uygun olan kararın verilmesine engel bir düzenleme de bulunmadığı- İcra müdürlüğünce tedbir kararı gerekçe gösterilerek -yanlışlıkla konulan- ‘haczin kaldırılmasına’ karar verilmesinin isabetli olduğu- …Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/671 Esas sayılı iflasın ertelenmesi davasında verilen 15.12.2008 tarihli ihtiyati tedbir kararı ile “Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan takipler ile İİK’nun 206/1. maddesinde belirtilen takiplerin dışında kalan ilamlı ve ilamsız takipler de dahil olmak üzere tüm takiplerin bulundukları durum itibariyle her türlü muhafaza altına almayı da kapsamak üzere ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına.” karar verildiği anlaşılmaktadır.

İlamsız icra takibinin alacaklı tarafından bu tedbir kararından sonra 16.06.2011 tarihinde başlatıldığı; 7 örnek ödeme emrinin 17.06.2011 tarihinde tebliği üzerine yasal süresi içinde 20.06.2011 tarihinde verilen itiraz dilekçesinde borçlu vekilinin borca, faize ve ferilerine kısmen itiraz ettiği, yanı sıra yukarıda özetlenen tedbir kararı nedeni ile de ayrıca takibin durdurulmasına karar verilmesini istediği, İcra Müdürlüğünün 20.06.2011 tarihli kararı ile takibin itiraz edilmeyen kısım yönünden devamına ve 06.07.2011 tarihinde borçlunun malvarlığının haczine karar verildiği görülmektedir.

Bu aşamadan sonra borçlu vekilinin talebi üzerine İcra müdürlüğünce borçlu şirket hakkında verilmiş tedbir kararı bulunduğu ve Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/632 Esas ve 2010/125 Kararı ile verilen iflas erteleme davasının reddine dair kararı ile tedbirin ilamın kesinleşmesine kadar devamına karar verildiğinden yanlışlıkla konulan hacizlerin kaldırılmasına karar verildiği ve bu işlemin alacaklı tarafça şikayete konu yapılarak iptalinin istendiği anlaşılmaktadır.

Ticaret mahkemesince iflasın ertelenmesi davası kapsamında verilen tedbir kararı ile borçlu şirket hakkında takiplerin durdurulmasına karar verildiğinden bu karardan sonra haciz ve muhafaza işlemi yapılamaz. İcra Memuru kendi verdiği karardan dönemez ise de; bilahare önceki verdiği kararın dosya kapsamı ve yasa hükmüne uygun olmadığını fark edip onun yerine somut olayda olduğu gibi yasaya uygun olan kararı vermesine engel bir düzenleme de bulunmamaktadır.

O halde, icra müdürlüğünce tedbir kararı gerekçe gösterilerek “haczin kaldırılmasına” karar verilmesi doğru olup, “şikayetin reddine” karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile şikayetin kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

12. HD. 19.03.2012 T. E: 2011/23505, K: 8449 (Kaynak: www.e-uyar.com)

NOT: Şikayet, kural olarak süreye bağlıdır.

Bu süre de, kural olarak yedi gün’dür (İİK. mad. 16/I, c.2). Kambiyo senetlerine özgü takip yolunda ise, şikayet süresi beş gün’dür (İİK. mad. 168/3, 170/a, 171/3, 172).1

Şikayetin bağlı olduğu bu -yedi ve beş günlük- süre hakkı düşüren (sukutu hak) süredir.2 Bu nedenle, süre geçtikten sonra, şikayet hakkı düşer, artık şikayet dinlenmez. İcra mahkemesi, şikayetin süresinde yapılıp yapılmadığını -dolayısıyla şikayet hakkının düşmüş olup olmadığını- kendiliğinden araştırır. 3

Burada, uygulamadaki önemi nedeniyle şu hususu da belirtelim ki, icra memurunun işlemine karşı süresi içinde şikayet yoluna başvurulmaması, o işlemi kesinleştirir. Doktrinde; icra memurunun ancak, şikayet süresi içinde, yaptığı işlemi değiştirebileceği ya da düzeltebileceği4 eğer -az sonra belirteceğimiz- “süresiz şikayet” durumu varsa, her zaman yaptığı işlemi değiştirebileceği ya da düzeltebileceği5 6 kabul edilmektedir…

Acaba, icra memuru, işlemi hakkında şikayet yoluna başvurulduktan sonra da, yaptığı ve hatalı olduğunu anladığı işlemi, değiştirebilir mi?

Federal Mahkemenin kararlarına göre7 şikayet üzerine icra mahkemesinin, icra memurundan izahat alması anına kadar, icra memurunun yaptığı işlemi değiştirebileceği kabul edilmektedir. Bu izahatın verilmesinden sonra ise artık işlemi değiştirmek yetkisi icra mahkemesine geçeceği belirtilmektedir.8

Doktrinimizde9 ise, “Federal Mahkemenin bu görüşünün aşırı olduğu” belirtilerek, “icra memurunun, icra mahkemesine başvurulmasına kadar yaptığı işlemi değiştirebileceği, icra mahkemesine başvurulmuş olmasından sonra, memurun yaptığı işlemi değiştirme imkanının ortadan kalktığı” ileri sürülmüştür.

Doktrinde, az önce belirttiğimiz ve hemen hemen oybirliğiyle, ifade edilen isabetli görüşü benimsemeyen Yargıtayımız10 bu konuda herhangi bir ayırım yapmadan, “icra memurunun, kendiliğinden ya da taraflardan birisinin başvurusu üzerine, daha önce verdiği kararı değiştiremeyeceğini” belirtmiştir…11

Gerçekten yüksek mahkeme bu konuda;

- Adli işlem niteliğindeki icra müdürlüğü işlem ve kararlarına karşı İcra ve İflas Kanunu'nun şikayet kurumunu düzenlediği ve müdürlük kararlarının değiştirilme ya da iptalini, şikayet yoluyla başvuru halinde İcra Hakimliğinin kararıyla olanaklı kıldığı, durum bu olunca, icra müdürlüklerinin verdikleri kararlardan kendiliklerinden dönerek yeni bir karar vermelerinin kural olarak mümkün olmadığını”, 12

- İcra müdürlüğünün daha önce yaptığı işlemlerden kendiliğinden dönmesinin, almış olduğu bir kararın uygulanmasından ve yerine getirilmesinden kendiliğinden vazgeçmesinin mümkün olmadığı, icra müdürlüğü tarafından hacizlerin kaldırılmasına karar verildikten sonra icra müdürlüğünün bu kararın yerine getirilmesinden vazgeçmesinin mümkün olmadığını”, 13

- İcra ve İflas Dairelerinin yaptıkları işlemlerin kanuna veya hadiseye uygun düşmemesi halinde İcra ve İflas Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca bu işlemlere karşı icra mahkemelerine şikayet yoluna başvurulabileceği; icra müdürlüklerinin verdikleri kararlardan kendiliklerinden dönerek yeni bir karar vermeyeceklerini”,14

- İcra dairelerinin icra işlerinde birinci derecede sorumlu oldukları yaptıkları işlemlerin bazılarında hiç takdir yetkisi bulunmadığı, takdir yetkisi tanınan hallerde takdir yetkisini kullanırken, ilgililerin menfaatlerini en iyi şekilde gözetmek zorunda oldukları ve yaptıkları işlemlerin yerin deliğinin denetiminin ancak şikayet yolu ile icra hakimliklerine ait yetki olduğu, icra müdürlüklerinin verdikleri karardan kendiliğinden dönerek yeni bir karar vermelerinin mümkün olmadığını”,15

- İcra dairelerinin icra işlerinde birinci derecede sorumlu oldukları yaptıkları işlemlerin bazılarında hiç takdir yetkisi bulunmadığı, takdir yetkisi tanınan hallerde takdir yetkisini kullanırken, ilgililerin menfaatlerini en iyi şekilde gözetmek zorunda oldukları ve yaptıkları işlemlerin yerin deliğinin denetiminin ancak şikayet yolu ile icra hakimliklerine ait yetki olduğu, icra müdürlüklerinin verdikleri karardan kendiliğinden dönerek yeni bir karar vermelerinin mümkün olmadığını”, 16

- İcra dairelerinin icra işlerinde birinci derecede sorumlu oldukları yaptıkları işlemlerin bazılarında hiç takdir yetkisi bulunmadığı, takdir yetkisi tanınan hallerde takdir yetkisini kullanırken, ilgililerin menfaatlerini en iyi şekilde gözetmek zorunda oldukları ve yaptıkları işlemlerin yerin deliğinin denetiminin ancak şikayet yolu ile icra hakimliklerine ait yetki olduğu, icra müdürlüklerinin verdikleri karardan kendiliğinden dönerek yeni bir karar vermelerinin mümkün olmadığını18

belirtmiştir.

Ancak yüksek mahkeme, yukarıda tam metnini sunduğumuz kararında “icra memurunun kendi verdiği karardan dönemez ise de, önceki verdiği kararın dosya kapsamı ve yasa hükmüne uygun olmadığını fark etmesi halinde hatalı olan önceki kararından dönebileceğini” belirterek, her zaman olmasa bile ‘önceki kararının açıkça kanunun emredici hükümlerine aykırı olması halinde’, icra memuruna bu hatalı kararından dönme imkanını tanımanın daha isabetli olacağını düşünüyoruz…

*

-3-

Mahkemece “sıraya ilişkin şikayetin reddi ile kararın kesinleşmesi beklenmeksizin icra müdürlüğü’ne paranın dağıtılması hususunda müzekkere yazılmasına” karar verilmesinin, İİK.nun 142/a maddesine aykırı olduğu-…Şikayetçi vekili, “borçlu V....’nin borcundan dolayı Eskişehir 5. İcra 2013/… E. sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, borçlu adına kayıtlı taşınmazların haciz koyduklarını aynı zamanda borçlu aleyhine bir başka alacaklı tarafından ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibi yapıldığını ve borçlu adına kayıtlı taşınmazların Beylikova İcra Müdürlüğü'nün 2013/216 Tal. sayılı dosyasından 350.100,00 TL bedelle satıldığını, Beylikova İcra Müdürlüğü'nün 2013/258 E. sayılı dosyasından sıra cetveli düzenlendiğini, cetvelde müvekkiline 8. sırada yer verildiğini, müvekkilinin kamu tüzel kişiliğine sahip kurum olduğunu, bu nedenle 4. sırada yer alması gerektiğini” belirterek “sıra cetvelinin iptali ile 4. sıraya kaydını” talep ve dava etmiştir.

Şikayet olunan İ.... vekili “müvekkilinin şikayete konu sıra cetvelinde 1. sırada olduğunu, alacağını ilgili bankadan temlik aldığını, müvekkilinin Eskişehir 4. İcra Müdürlüğü'nün 213/408 E. sayılı dosyasından alacaklı olduğunu, söz konusu sıra cetveline itirazdan kaynaklanan şikayet davasında mahkemenin vereceği karar müvekkilinin alacağı ile ilgili olmayacağını, müvekkilinin maddi açıdan ağır mağdur olduğunu, şikayetin reddini” istemiştir.

Diğer şikayet olunanlar, usulüne uygun tebliğe rağmen şikayete cevap vermemişlerdir. Yargılama aşamasında “şikayetin reddini” istemişlerdir.

Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; Eskişehir Ticaret Borsasının takip alacağının imtiyazlı alacaklardan olduğuna ilişkin dosya kapsamında belge bulunmadığı, söz konusu takibin amme alacaklarının tahsili usulüne göre yapılmadığı göz önünde bulundurularak, “ispat edilemeyen ve bu koşulları taşımayan alacağa ilişkin imtiyaz ve buna bağlı sıraya ilişkin şikayetin reddi ile kararın kesinleşmesi beklenmeksizin Beylikova İcra Müdürlüğü'nün 2013/258 E. sayılı dosyasındaki paranın sıra cetvelindeki gibi dağıtılması hususunda müzekkere yazılmasına” karar verilmiştir.

Kararı, şikayetçi vekili temyiz etmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, şikayetçi vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Mahkemece hükmün (2) no'lu bendinde ‘kararın kesinleşmesi beklenmeksizin Beylikova İcra Müdürlüğü’ne paranın dağıtılması hususunda müzekkere yazılması’, İİK'nın 142/a maddesine aykırılık teşkil etmekte ise de, açıklanan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, sonucu itibariyle doğru olan kararın, HUMK'nın 438/7. maddesi uyarınca hüküm fıkrasının aşağıda yazılı olduğu şekilde düzeltilmesi suretiyle onanması gerekmiştir.

23. HD. 24.06.2016 T. E: 2015/6764, K: 3910 (Kaynak: www.e-uyar.com)

NOT: İcra mahkemesi kararlarının infazı (uygulanması) için -kural olarak- kesinleşmeleri gerekmez.1 Ancak, yüksek mahkeme zaman zaman bu konudaki ‘prensip kararına’ aykırı kararlar da vermektedir. Örneğin bir olayda; “tebligat usulsüzlüğü şikayetine ilişkin icra hukuk mahkemesi kararlarının kesinleşmeden uygulanmayacağını2 belirtmiştir.

Yüksek mahkeme yukarıda tam metnini sunduğumuz bir başka kararında “Mahkemece ‘sıraya ilişkin şikayetin reddi ile kararın kesinleşmesi beklenmeksizin İcra Müdürlüğü’ne paranın dağıtılması hususunda müzekkere yazılmasına’ karar verilmesinin İİK.nun 142/a maddesine aykırı olduğu” nu -kanımızca da- isabetli olarak ifade etmiştir.

*

-4-

Üçüncü kişi, haciz ihbarnamesine itiraz etme hakkına sahip olup, alacaklının, borçlunun annesine haciz ihbarnamesi gönderilmesi talebinin kabulü gerekirken, icra müdürlüğünce “borçlunun annesi alelade bir üçüncü kişi olmadığından ve gönderilecek haciz ihbarnamelerinin aile bireylerini küçük düşüreceği” gerekçesiyle bu istemin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-…Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takipte alacaklının icra müdürlüğüne başvurarak borçlunun annesine haciz ihbarnamesi gönderilmesi talebinde bulunduğu, söz konusu istemin icra müdürlüğünün 06.11.2015 tarihli kararıyla ve “borçlunun annesi alelade bir üçüncü kişi olmadığından gönderilecek haciz ihbarnamelerinin aile bireylerini küçük düşüreceği” gerekçesiyle reddine karar verildiği, bu kararın şikayet edilmesi üzerine mahkemece “borçlunun annesinin alelade bir üçüncü kişi olmadığı, akrabalar arasında sarih bir hukuki işlemin varlığını ispat külfetinin iddia edene ait olduğu” gerekçesiyle “şikayetin reddine” karar verildiği görülmüştür.

İİK'nun 89. maddesinde düzenlenen “haciz ihbarnamesi” gönderilmesi, kanunun emreden hükmü olup, alacaklının talebi halinde icra müdürlüğünce bu talebin yerine getirilmesi gerekmekte olup, icra memurunun bu hususta taktir hakkı yoktur. Kaldı ki üçüncü kişi, haciz ihbarnamesine itiraz etme hakkına da sahiptir.

O halde mahkemece “şikayetin kabulü ile yasaya aykırı müdürlük kararının kaldırılması” gerekirken, “şikayetin reddine” dair hüküm tesisi isabetsizdir.

12. HD. 19.09.2016 T. E: 3856, K: 19090 (Kaynak: www.e-uyar.com)

NOT: Alacaklının talebini kabul ederek «birinci haciz ihbarnamesi gönderilmesine» karar veren icra müdürünün, bu ihbarnameyi tüzel kişiliği bulunan üçüncü kişilere göndermesi gerekir.

Örneğin; tüzel kişiliği bulunmayan, T. Telekom A.Ş. Uşak İl Müdürlüğüne, Jandarma Genel Komutanlığına, Saymanlık Müdürlüğüne, Piyade Alayı Kantin Komutanlığına Yatırım Tesisleri Daire Başkanlığına, Batı limanı Metin Sabancı Kemik Hastalıkları Hastanesi Başhekimliğine, Milli Savunma Bakanlığı İç Tedarik Bölge Başkanlığı Saymanlık Müdürlüğüne, Tesisler ve Yatırımlar Dairesi Başkanlığına, Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığına, ... Piyade Tugay Komutanlığına, İstanbul Yaş Meyve ve Sebze Toptancı Hal Müdürlüğüne, Sağlık Bakanlığı yerine ….. Hastanesi Başhekimliğine, Milli Eğitim Bakanlığı yerine ….. İlköğretim Okulu Müdürlüğüne “birinci haciz ihbarnamesi” gönderilemez.

Tüzel kişiliği bulunmayan üçüncü kişilere “haciz müzekkeresi” gönderilmesi gerekir... “Haciz ihbarnamesi” gönderilemez... Bu konuda yapılacak şikayet süreye tâbi değildir.

Bakanlıkları, bulundukları yerlerde hazine vekilleri temsil ettiğinden, bakanlık adına tebligatın bu kişilere, Hazine vekili bulunmayan yerlerde mal müdürlüklerine tebligat yapılması gerekir. Hazine vekilleri (ve mal müdürlükleri) yerine; Karayolları Genel Müdürlüğüne, Emniyet Genel Müdürlüğüne, Menderes Gümrük Müdürlüğüne yapılan tebligat geçersiz olmaz (yapılan bu tebligatla birinci haciz ihbarnamesi kesinleşmiş olmaz).

Yeni yasal düzenleme ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlı, özel bütçeli bir kuruluş haline getirilmiş olduğundan, üçüncü kişi sıfatıyla kendisine haciz ihbarnamesi gönderebilecektir.

Uygulamada önem taşıdığı için ayrıca belirtelim ki; alacaklı, borçlunun hak ve alacakları üzerine -İİK. mad. 78 uyarınca- doğrudan doğruya haciz konulmasını isteyebileceğinden, borçlunun üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının üçüncü kişiye haciz yazısı veya -89. maddeye göre- haciz ihbarnamesi gönderilerek haciz edilmesi mümkündür.

İcra dairesinin gönderdiği «haciz yazısı»nı alan üçüncü kişi, icra mahkemesine başvurarak «gönderilen haciz yazısının İİK. mad. 89/I’de öngörülen haciz ihbarnamesinin özelliklerini taşımadığı» konusunda şikayette bulunamaz.1

Buraya kadar yaptığımız açıklamalar doğrultusunda, yukarıda metnini sunduğumuz karardaki “Üçüncü kişi, haciz ihbarnamesine itiraz etme hakkına sahip olup, alacaklının, borçlunun annesine haciz ihbarnamesi gönderilmesi talebinin kabulü gerekirken, icra müdürlüğünce ‘borçlunun annesi alelade bir üçüncü kişi olmadığından ve gönderilecek haciz ihbarnamelerinin aile bireylerini küçük düşüreceği’ gerekçesiyle bu istemin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu”nu vurgulayan görüş isabetlidir.

*

-5-

Alacaklının; takibin kesinleşmesinden sonra borçlunun üçüncü kişi nezdindeki (doğmuş) alacakları için 3.kişiye İİK.nun 78. ve müteakip maddeleri gereğince yazılacak bir “haciz yazısı” ile haciz konulmasını isteyebileceği gibi, İİK.nun 89.maddesine göre “haciz ihbarnamesi” gönderilmek suretiyle de haczini talep edebileceği, borçlunun, üçüncü kişi nezdinde ileride doğması muhtemel alacaklarının haczinin ise ancak İİK.nun 78. maddesi kapsamında gönderilecek “haciz yazısı” ile mümkün olduğu-…Alacaklı; takibin kesinleşmesinden sonra borçlunun üçüncü kişi nezdindeki alacakları için 3.kişiye İİK.nun 78. ve müteakip maddeleri gereğince yazılacak bir haciz yazısı ile haciz konulmasını isteyebileceği gibi, İİK.nun 89.maddesine göre haciz ihbarı gönderilmek suretiyle de haczini talep edebilir. Borçlunun, üçüncü kişi nezdinde ileride doğması muhtemel alacaklarının haczi ise ancak İİK.nun 78. maddesi kapsamında gönderilecek haciz yazısı ile mümkündür.

Borçlunun üçüncü kişilerdeki alacağı, İİK.nun 106/2. maddesi gereğince menkul (taşınır) hükmünde olup, aynı kanunun 78. maddesi uyarınca yazılacak haciz müzekkeresiyle haczi mümkündür.

Kural olarak iki kişi arasında mevcut olan bir hukuki ilişkiye (temele) dayanan, henüz doğmamış olmakla birlikte ilerde doğması muhtemel bulunan alacaklara müstakbel alacak denir. Müstakbel (beklenen) ya da doğacak alacaklar için haciz ihbarı yada haciz yazısı gönderilebilmesi, üçüncü kişi ile borçlu arasında süregelen bir hukuki ilişkinin varlığına bağlıdır. Hukuki münasebetin varlığı ve bu ilişki nedeniyle borçluya ödenecek ve devamlılık arzeden bir alacağın bulunduğu hallerde, üçüncü kişiye haciz yazısı gönderilebilir. Müstakbel (beklenen) bir alacaktan bahsedilebilmesi için, bir hukuki ilişkinin (temelin) mevcut olması, bu hukuki ilişkiden doğacak alacağın cinsinin ve borçlunun (olayda borçlunun çalıştığı kurumun) belli olması yeterlidir. Alacağın miktarının belli olup olmaması veya böyle bir alacağın doğmama ihtimalinin bulunması önemli değildir. İşçiler ve memurların işveren nezdinde işleyecek ücret alacakları, müstakbel alacaklara örnek olarak gösterilebilir (Baki Kuru İcra ve İflas Hukuku EI Kitabı-sh 428 vd .. ). Kanun, ücret hacizlerinde, bu anlamdaki müstakbel alacakların haczedilebileceğini açıkça kabul etmektedir (İİK. 83, 355, 356.). Dolayısıyla borçlunun çalıştığı kurumdan ileride emekli olması halinde alacağı emekli ikramiyesine haciz konulması mümkün bulunmaktadır.

Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilke ve açıklamalar uyarınca İİK.nun 78.maddesine göre yazılacak haciz yazısı ile borçlunun ileride doğması muhtemel emekli ikramiyesi haczinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.

O halde İİK.nun 78.maddesine göre yazılan haciz yazısı ile borçlunun emekli ikramiyesine haciz konulmasında yasaya aykırılık bulunmadığından mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, İİK'nun 89. maddesi uyarınca çıkartılmış haciz ihbarnamesi bulunmadığı halde yazılı gerekçeyle şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

12. HD. 19.01.2016 T. E: 2015/32106, K: 1358 Kaynak: www.e-uyar.com)

NOT: Üçüncü kişilerdeki «doğmuş» ya da «doğacak» (müstakbel) hak ve alacaklar, nasıl (İİK. mad. 89’a göre mi, yoksa İİK. mad. 78 veya 88’e göre mi) haczedilebilir?

Doğmamış olmakla beraber, -mevcut bir hukuki ilişkiye (temele) dayanarak, ileride doğması muhtemel bulunan- gerçekleşmesi umulan alacaklar da haczedilebilir.1 Yüksek mahkeme, bu konuya ilişkin kimi kararlarında2 «...Kural olarak, ileride doğması muhtemel bir hakkın haczi mümkün olmadığından, üçüncü kişiye ‘borçlunun nezdinde doğmuş ve doğacak hak ve alacakları üzerine haciz konulduğu’ şeklinde haciz ihbarnamesi gönderilmesi halinde, üçüncü kişinin sorumluluğunun ‘haciz ihbarnamesinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut durumla sınırlı olduğunu’...» belirtmişken, kimi kararlarında ise «...Müstakbel (beklenen ya da doğacak) alacaklar için haciz ihbarnamesi gönderilebilmesi üçüncü kişi ile borçlu arasında süregelen bir hukuki ilişkinin varlığına bağlıdır. Hukuki münasebetin varlığı ve bu ilişki nedeniyle borçluya ödenecek ve devamlılık arzeden bir alacağın bulunduğu hallerde, üçüncü kişiye İİK.’nun 89. maddesine göre haciz ihbarnamesi gönderilmesi gerekir... »3 «...Takip borçlusunun üçüncü kişideki müstakbel alacağının haczi mümkündür. Haciz sırasında alacağın doğmuş olması gerekmez, alacağın doğumunun ihtimal dahilinde bulunması yeterlidir... »4 demiştir.

Yine yüksek mahkeme (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu) «Haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde borçlunun davalı/üçüncü kişi banka nezdindeki mevduat hesabında bulunan miktar üzerine haciz uygulandığı, haciz ihbarnamesinde, doğacak alacaklar üzerine de haciz konulmuş olduğu bildirilmiş olmasına rağmen takip borçlusu ile davalı/üçüncü kişi banka arasında, banka nezdinde müstakbel alacak doğuracak (kira, istihkak, maaş vb) bir hukuki ilişkinin olmadığı, borçlunun banka nezdinde mevduat hesabı bulunmakla birlikte anılan mevduat hesabına düzenli (periyodik) olarak para yatırılmasının da söz konusu olmadığı açık olduğundan davalı/üçüncü kişi banka tarafından sadece haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihinde mevcut hesap bakiyesine haciz uygulanmasına ilişkin işlemin hukuka uygun olduğu»5 nu belirtmiştir.

Nihayet yüksek mahkeme (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi) son (çok yeni tarihli) içtihatlarında bu konuda oluşturduğu içtihat ile, aynı konuda Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin içtihatları arasında -«müstakbel alacaklar»ın haczi konusunda- çelişkili bir durum ortaya çıkmıştır.

Gerçekten;

a) Yargıtay 12. Hukuk Dairesi bu konuda önceki içtihatlarında;6 «kural olarak (kira alacakları gibi rutin ödemeler dışında) ileri doğacak hak ve alacaklar için haciz ihbarnamesinin gönderilemeyeceği, İİK.’nun 89. maddesi uyarınca üçüncü kişiye, borçlunun ‘doğmuş ve doğacak’ hak ve alacaklarının haczi için haciz ihbarnamesi gönderilmesi halinde, üçüncü kişinin sorumluluğunun sadece haciz ihbarnamesinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut fiili durumla sınırlı olduğu, buna karşın borçlunun üçüncü kişiler nezdinde ileride doğması muhtemel alacaklarının haczinin ancak İİK.’nun 78. maddesi uyarınca gönderilecek ‘haciz yazısı’ ile mümkün olabileceği; müstakbel bir alacaktan bahsedilebilmesi için, bir hukuki ilişkinin mevcut olmasının ve bu hukuki ilişkiden doğacak alacağın cinsi ile borçlunun belli olmasının yeterli olduğu, alacağın miktarının belli olup olmamasının veya böyle bir alacağın doğmama ihtimalinin bulunmasının önemli olmadığı...» belirtilmişken, sonraki içtihatlarında7 ise «İİK.’nun 89. maddesine göre üçüncü kişiye haciz ihbarı gönderilmek suretiyle borçlunun alacağının haczi durumunda, üçüncü kişi haciz ihbarının kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 7 günlük sürede itiraz etmez ise borç zimmetinde sayılacaktır. Buna göre haciz ihbarı ile doğmamış bir alacağın haczinin istenmesi halinde, 3. kişinin geleceğe yönelik olarak alacağın doğup doğmayacağını bilmesi ve bu nedenle itiraz etmesi beklenemeyeceğinden, doğacak alacakların İİK.’nun 89. maddesine göre haczinin mümkün olmadığı kabul edilmelidir. Alacaklı borçlunun 3. kişi nezdinde doğması muhtemel bir alacağını haczettirmek istiyor ise bu amacına, İİK.’nun 88. maddesine göre haciz yazısı gönderilmek suretiyle ulaşabilir.

Buna göre üçüncü kişiye gönderilen haciz ihbarnamesinde doğmuş alacaklar yanında doğacak alacaklar ifadesinin de bulunması, haczin ihbarının, doğacak alacaklar yönünden İİK.’nun 89. maddesinde öngörülen sonuçları doğurmasına yol açmaz ise de aynı Kanunun 88. maddesi anlamında haciz yazısı gibi değerlendirilmesi gerekir. Bir diğer ifade ile üçüncü kişiye gönderilen haciz ihbarnamesinde, doğacak alacaklar ifadesinin bulunması ve bu ifadeye yönelik olarak üçüncü kişinin İİK.’nun 89. maddesinde öngörülen yasal sürede icra dairesine bir itirazda bulunmamış olması, doğmamış alacakların zimmetinde sayıldığı sonucunu doğurmaz. Haciz ihbarının tebliğinden sonra, üçüncü kişi nezdinde borçlunun bir alacağı doğar ise bunu icra dosyasına göndermesi gerekir. Ancak alacağın doğmaması durumunda ise herhangi bir şey yapması gerekmez.

Şu hale göre doğmamış alacaklar yönünden İİK.’nun 89. maddesine göre tebliğ edilen haciz ihbarı, üçüncü kişinin bu maddeye göre sorumluluğunu doğurmayacağı gibi, muhtemel alacakların haciz yazısı yazılmak suretiyle haczi de mümkün olduğundan üçüncü kişinin şikayetinin bu aşamada dinlenme olanağı yoktur.

Pek tabiidir ki haciz ihbarnamesinde, doğacak alacaklar ifadesinin bulunması ve bu ifadeye yönelik olarak üçüncü kişinin İİK.’nun 89. maddesinde öngörülen yasal sürede icra dairesine bir itirazda bulunmamış olması nedeniyle icra müdürlüğünce borcun zimmetinde sayılarak hakkında haciz kararı verilmesi halinde bu durum bir hakkın yerine getirilmemesi ile ilgili olduğundan, bu işleme karşı üçüncü kişinin İİK.’nun 6/2. maddesi uyarınca süresiz şikayet yoluna başvurması mümkündür...» denilmiştir.

Aynı Daire8 kimi kararlarında ise «...3. kişiye ‘doğacak alacakların haczi’ yönünden gönderilen haciz ihbarnamesinin, ‘haciz müzekkeresi’ sonuçlarını doğuracağını, 3. kişinin haczi müzekkeresinin gereğini yerine getirerek, daha sonra doğacak paraları icra dosyasına göndermesine yasal bir engel bulunmadığını...»

belirtmiştir.

b) Yargıtay 23. Hukuk Dairesi9 ise -kanımızca da isabetli olarak- «üçüncü kişilerde hak ve alacakların ne şekilde haczedilebileceği İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 89. maddesinde gösterilmiştir. Bu yola tevessül etmeden, sadece haciz tezkeresi ile konulan haciz aynı yasa’nın 88. maddesi kapsamında menkul haczi olarak nitelendirilebilir ve ancak mevcut bir hak ve alacak üzerine konulabilir; bir diğer ifade ile üçüncü kişi nezdinde doğacak (beklenen) alacakların tezkere yazılması suretiyle haczi mümkün değildir...» şeklinde Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin içtihatlarında kabul ettiği çözümden farklı ve -kanımızca da daha isabetli- bir çözüm şekli önermiştir.

Kanımızca, üçüncü kişi ile borçlu arasındaki mevcut bir hukuki ilişki nedeniyle, borçlunun ileride (yakın/uzak bir tarihte) üçüncü kişi nezdinde doğabilecek alacağının -İİK. mad. 89’a göre- haczinin mümkün olabilmesi gerekir. Doğacak alacağın miktarının önceden bilinmemesi önem taşımaz. Örneğin; borçlu-müteahhidin alacaklıları, borçlunun yaptığı iş karşılığında, üçüncü kişi konumundaki Karayolları Genel Müdürlüğü’nden, belediyeden alacağı istihkakı üzerine -henüz istihkak düzenlenmeden- ve borçlu tarafından bankaya tahsile verilmiş senetlerin ödenecek bedelleri üzerine, borçlunun mevduatına ileride yatacak paraya, gönderilecek havalelere, borçluya ileride ödenecek ikramiye üzerine haciz koyabilmelidirler...

Yine «müstakbel alacakların haczi» konusuyla ilgili olarak yüksek mahkeme;

«3. kişilere haciz ihbarnamesi gönderilebilmesi için, kural olarak 3. kişi nezdinde borçlunun mevcut bir alacağının bulunması gerektiğini, ‘müstakbel’ (beklenen veya doğacak) alacaklar için haciz ihbarnamesi gönderilebilmesi için, 3. kişi ile borçlu arasında süre gelen bir hukuki ilişkinin bulunması gerekeceğini»10

«Borçlunun henüz doğmamış ve haciz tarihinde borçlu adına tahakkuk edip etmeyeceği bu aşamada bilinmeyen hak ve alacaklarının 3. kişiye haciz ihbarnamesi gönderilerek haczedilemeyeceğini»11

«Borçlunun ileride doğacağı kuvvetle muhtemel olan ‘emekli ikramiyesi’nin haczine yasal bir engel bulunmadığını»12

«Borçlunun henüz doğmamış olan kıdem tazminatı alacağı üzerine haciz konulamayacağını»13

«Borçlu ile üçüncü kişi arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca, ileride doğması muhtemel haklar için (ileride borçluya ait olacak katlar için) henüz borçlu adına kayıtlı olmayan, üçüncü kişiye (arsa sahibine) ait bulunan taşınmaz (daireler) üzerine haciz konulamayacağını»14 15 16

belirtmiştir.

Doğmuş ve fakat henüz günü gelmemiş (muacceliyet kazanmamış) (=müeccel) bir alacağın da haczi mümkündür.17 Mektubu veren banka ile muhatap arasında bir garanti sözleşmesi niteliğini taşıyan «teminat mektubu»ndan muhatap lehine ileride doğacak olan müstakbel alacak 89. maddeye göre, muhatabın alacaklıları tarafından haczedilebilir.18 19

İcra müdürü, 6352 s. Kanun’un kabul edilmesinden önce, «haciz edilmesi istenen hak ve alacağın İİK. 82 gereğince haczedilmemesi gereken haklardan olduğunu» ileri sürerek, kendiliğinden birinci haciz ihbarnamesi göndermekten kaçınamıyordu.20 6352 s. Kanunla İİK.’nun 82. maddesine son fıkra olarak «İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir.» şeklinde yeni bir hüküm eklenmiş olduğundan, artık icra müdürünün birinci haciz ihbarnamesi gönderilmesine yönelik talepler hakkında da kabul veya red kararı vereceğini kabul etmek gerekecektir. Ayrıca belirtelim ki; kendisine birinci haciz ihbarnamesi gönderilen üçüncü kişi de «kendilerinde bulunan borçluya ait paranın yasalar gereği haciz edilemeyeceğini» belirterek, bu para üzerine haciz koymaktan kaçınamaz.21 22

Yüksek mahkeme, yukarıda sunduğumuz kararında “Alacaklının; takibin kesinleşmesinden sonra borçlunun üçüncü kişi nezdindeki (doğmuş) alacakları için 3.kişiye İİK.nun 78. ve müteakip maddeleri gereğince yazılacak bir haciz yazısı ile haciz konulmasını isteyebileceği gibi, İİK.nun 89.maddesine göre haciz ihbarı gönderilmek suretiyle de haczini talep edebileceği, borçlunun, üçüncü kişi nezdinde ileride doğması muhtemel alacaklarının haczinin ise ancak İİK.nun 78. maddesi kapsamında gönderilecek haciz yazısı ile mümkün olduğu”nu açıkça ifade etmiştir.

*

-6-

Borçlunun üçüncü kişilerdeki alacaklarının menkul hükmünde olduğu- Borçlunun üçüncü kişideki hak ve alacaklarının haczi halinde, alacaklının, icra müdüründen takip yetkisi alarak, haczedilen hak ve alacağın tahsilini sağlaması gerektiği, borçlunun üçüncü kişilerdeki hak ve alacağının haczinde, ‘satış talebi’nden anlaşılması gerekenin, ‘İİK. mad. 120/2 uyarınca yetki talebinde bulunmak’ olduğu ve buna göre, alacaklının, hak ve alacağın haczinden itibaren İİK. mad. 106 uyarınca, 6 aylık sürede icra müdürlüğüne başvurarak, “İİK mad. 120/2 gereğince, kendisine yetki verilmesini talep etmesi” gerektiği, aksi halde İİK. mad. 110 uyarınca haczin düşeceği-…Alacaklı tarafından, genel haciz yolu ile başlatılan takibin kesinleşmesi üzerine, takip borçlusunun alacaklı olduğu 17 adet dosyadaki alacakları üzerine 17.04.2013 tarihli talep doğrultusunda haciz konulduğu, borçlunun, borçlu olduğu dosyanın işlemden kaldırılması ile süre aşımı nedeniyle alacaklı olduğu icra dosyalarındaki alacağı üzerine konulan haczin kaldırılması yönündeki 05.02.2015 tarihli talebinin icra müdürlüğünce reddedildiği, bu kararın şikayet konusu yapıldığı, mahkemece şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

İİK'nun “paraya çevirme” başlığını taşıyan 106 ve devamı maddelerinde, taşınır ve taşınmaz malların satış usulü düzenlenmiştir. 02/07/2012 tarih ve 6352 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile 2004 sayılı İİK.nun 106. maddesinde yapılan değişikliğin, anılan Kanun'un 106. maddesi gereğince, Kanun'un yayım tarihi olan 05/07/2012 tarihinden itibaren 6 ay sonra yürürlüğe gireceği düzenlenmiştir. 17.04.2013 günlü haciz tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 6352 sayılı Yasa ile değişik İİK'nun 106. maddesine göre; “Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir. Borçlunun üçüncü kişilerdeki alacağı taşınır hükmündedir.” Aynı Kanun'un 110. maddesinde ise; “Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp da, bu müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar” hükmü yer almaktadır.

Haczin, satılarak paraya çevrilmesi zorunlu mala değil, borçlunun 3. kişilerdeki alacakları nedeni ile başlattığı takip dosya alacaklarına, bir diğer anlatımla 3. kişilerdeki hak ve alacakları üzerine konulduğu anlaşılmıştır.

Borçlunun üçüncü kişilerdeki alacakları İİK.’nun 106. maddesinin 2. fıkrası uyarınca menkul hükmündedir. Bu nedenle haciz hakkında İİK.’nun 106 ve 110. maddeleri uygulanır. Fakat borçlunun hak ve alacağının taşınır satışı gibi satışı söz konusu olmaz. İcra ve İflas Kanununda satışın dışında, özel paraya çevrilme usulleri düzenlenmiştir. Bunlardan birisi de İİK.’nun 120/2. maddesidir. Bu maddeye göre, borçlunun üçüncü kişideki hak ve alacaklarının haczi halinde, alacaklı, icra müdüründen takip yetkisi alarak haczedilen hak ve alacağın tahsilini sağlamalıdır. Bir diğer anlatımla haczedilen hak ve alacağı paraya çevirmelidir. İşte borçlunun üçüncü kişilerdeki hak ve alacağının haczinde, satış talebinden anlaşılması gereken, İİK.’nun 120/2. maddesi uyarınca yetki talebinde bulunmaktır. Buna göre, alacaklı, hak ve alacağın haczinden itibaren İİK.’nun 106. maddesinde öngörülen 6 aylık sürede icra müdürlüğüne başvurarak İİK.’nun 120/2. maddesine göre kendisine yetki verilmesini talep etmelidir. Aksi halde İİK.’nun 110. maddesi uyarınca haciz düşecektir.

Somut olayda, alacaklı tarafından haciz tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde icra müdürlüğüne başvurularak İİK.’nun 120/2. maddesine göre yetki talep edilmediği görülmekte olup, bu durumda İİK.’nun 110. maddesi uyarınca haciz düşmüş bulunmaktadır.

O halde mahkemece, şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

12. HD. 20.10.2015 T. E: 12762, K: 25154 (Kaynak: www.e-uyar.com)

Not: Hacze iştirak etmiş olan (İİK. mad. 100-101) alacaklıların hepsi veya içlerinden bir veya birkaçı, borçlunun üçüncü kişideki çekişmeli ve borçlunun takip etmek istemediği alacağın tahsilini veya borçlunun üçüncü kişiye karşı sahip olduğu davayı takip yetkisinin kullanılmasını üzerlerine alabilirler (İİK. mad. 120/II).

Burada alacaklı (alacaklılar) borçlunun üçüncü kişideki alacağını ödeme yerine geçmek üzere değil, tahsil için devralmaktadırlar. Bu nedenle de, borçlunun haklarına halef olmazlar (İİK. mad. 120/II), sadece davayı takip yetkisini kullanarak üçüncü kişiye karşı dava açarlar veya takip’te bulunabilirler.1

Alacağın tahsil için devri de hacze iştirak eden bütün alacaklıların muvafakati ile mümkün olur (İİK. mad. 120/II).

Bu şekilde, alacağı tahsil için devralan alacaklının takip borçlusuna karşı olan alacaklarına halel gelmez (İİK. mad. 120/II). Başka bir deyişle, bu devir sonucunda, alacağı devralan alacaklının alacağı ödenmiş sayılmaz. Alacağı tahsil yetkisinin devri ile, alacaklının alacağı, bu alacak tahsil edilinceye kadar sona ermez.

İcra dairesi, alacağı tahsil için devralan alacaklıya, alacağın tahsil için devredildiğini ve bu konuda alacağın tahsili için gerekli işlemleri yapabileceğini belirten bir «belge» verir. Bu belgeye dayanarak alacaklı, borçlusuna karşı alacak davası açabilir ya da icra takibi yapabilir. Bu «dava» veya «icra takibi» sonucunda alacak tahsil edilirse, tahsil edilen paradan öncelikle dava açan ya da takip yapan alacaklı(lar) alacaklarını alırlar.

Alacağın tahsili için yapılan tüm giderler alacağı tahsil için devralan tarafından yapılır. Bu giderler, tahsil edilen paradan «ilk önce» ödenir (İİK. mad. 120/III). Bundan sonra artan para alacağın tahsil hakkını devralmış alacaklıya (alacaklılara) ödenir. Ondan sonra da, eğer para artarsa, bu para takip borçlusuna verilir.

Fakat, alacağı tahsil için devralan alacaklının yaptığı takip veya açtığı dava sonuçsuz kalır ve para tahsil edilemezse, yapılan masraflara alacaklı kendisi katlanır...

Bu hüküm, iflastaki İİK. mad. 245’in karşılığını teşkil etmektedir.2

Yüksek mahkeme «kendisine birinci haciz ihbarnamesi gönderilen kimsenin, bu haciz ihbarnamesine itiraz etmemesi halinde, malın yedinde ve borcun zimmetinde sayılacağını, üçüncü kişinin (gerçeğe aykırı da olsa) itirazı halinde dahi geçerli bir hacizden söz edilemeyeceğini ve alacaklının haklarını ancak İİK. mad. 89/4 ve 120/2 çerçevesinde koruyabileceğini»3 belirtmiştir.

Yine yüksek mahkeme yukarıda tam metnini sunduğumuz kararında; “Borçlunun üçüncü kişilerdeki alacaklarının menkul hükmünde olduğu- Borçlunun üçüncü kişideki hak ve alacaklarının haczi halinde, alacaklının, icra müdüründen takip yetkisi alarak haczedilen hak ve alacağın tahsilini sağlaması gerektiği, borçlunun üçüncü kişilerdeki hak ve alacağının haczinde, satış talebinden anlaşılması gerekenin, İİK. mad. 120/2 yetki talebinde bulunmak olduğu ve buna göre, alacaklının, hak ve alacağın haczinden itibaren İİK. mad. 106 uyarınca, 6 aylık sürede icra müdürlüğüne başvurarak, İİK mad. 120/2 gereğince, kendisine yetki verilmesini talep etmesi gerektiği, aksi halde İİK. mad. 110 uyarınca haczin düşeceği”ni ifade etmiştir.

Bu yeni içtihat doğrultusunda artık borçlunun üçüncü kişideki hak ve alacağını haczeden alacaklı -bugüne kadar olduğu gibi- sessiz kalıp, üçüncü kişi tarafından “borçlunun kendisindeki alacağın ödenmesini” beklemeyecek, eğer üçüncü kişi böyle bir ödeme yapmazsa, üçüncü kişideki borçlunun alacağı üzerine koyduğu haciz -‘haciz tarihinden itibaren altı ay geçince’ düşecektir. Bu nedenle, borçlunun üçüncü kişideki hak ve alacağı üzerine haciz koyan alacaklı haciz tarihinden itibaren altı ay içinde, İİK. mad. 120/II uyarınca ‘haczettiği alacağın tahsili için’ icra dairesine başvurarak kendisine ‘yetki belgesi’ verilmesini talep edip bu alacağın tahsiline çalışmak zorundadır.

Yukarıda açıklanan İİK. mad. 120 hükmü yerine uygulamada, İİK. mad. 89 hükmü çok daha fazla tercih edilmektedir. İİK. mad. 89’un geniş ölçüde alacaklıyı himaye eden hükümler içermesi, İİK. mad. 120’yi adeta uygulanamaz hale getirmiştir.4 5



[1] TBK. mad. 19’a dayalı tasarrufun iptali davaları hariç (Bknz: UYAR, T./UYAR, A./UYAR/C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 4. Baskı, C:2, s:2970) - Ayrıca bknz: www.e-uyuar.com İİK. mad. 277 - Açıklamalar – İptal Davasını Kimler Açabilir?

[3] GÜNEREN, A. Tasarrufun İptali Davaları, 3. Baskı, 2012, s:403

[5] GÜNEREN, A. age. s:403 vd. - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. a.g.e., C:2, s:1558; Ayrıca bknz: www.e-uyuar.com İİK. mad. 277 - Açıklamalar – İptal Davasını Kimler Açabilir? - KOSTAKOĞLU, C. Takip Hukukunda İptal Davaları (Ad. D. 1989/6, s:23 vd. - Yasa D. 1989/8, s:1050 vd.) - ŞİMŞEK, E. Uygulamalı İcra ve İflas Kanunu, 1989, s:852

[6] Bknz: 17. HD. 11.03.2013 T. 5718/3199; 26.11.2012 T. 6703/13012; 03.11.2011 T. 2228/10229; 03.10.2011 T. 3588/8567; 26.05.2011 T. 9358/5323; 16.0.2011 T. 3901/4867; 24.03.2011 T. 7161/2673; 07.03.2011 T. 6767/1995; Aynı doğrultuda: 07.02.2011 T. 12468/899; 04.11.2010 T. 5462/9379; 03.06.2010 T. 3019/5107; 08.02.2010 T. 10275/857; 28.12.2009 T. 8452/9007; 15.12.2009 T. 8495/8457; 12.11.2009 T. 8903/7489; 29.09.2009 T. 3072/5789; 20.05.2009 T. 2951/3395; 26.12.2008 T. 4215/5810; 14.7.2008 T. 2594/3948; 14.08.2008 T. 3088/3951; 29.05.2008 T. 386/2885; 26.06.2008 T. 727/3542; 15.05.2008 T. 1800/2608; 22.04.2008 T. 459/2096; 21.04.2008 T. 4950/2050; 08.10.2007 T. 4397/3011; 20.09.2007 T. 3827/2724; HGK. 17.01.2007 T. 15-1/1; 15. HD. 18.11.2003 T. 4639/5513; 05.05.2003 T. 898/2384; 04.12.2000 T. 3553/5342; 28.11.1999 T. 5051/173 (Kaynak: www.e-uyar.com)

[7] UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Kanunu Şerhi “El Kitabı” 2. Bası, 2012, C:2, s:3113; Ayrıca bknz: www.e-uyar.com İİK. mad. 281 - Açıklamalar

[8] UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Tasarrufun İptali Davaları, C:2, s:1560; Ayrıca bknz: www.e-uyuar.com İİK. mad. 277 - Açıklamalar – İptal Davasını Kimler Açabilir? - GÜNEREN, A. age. s:398

[10] GÜNEREN, A. age. s:403 vd.

[12] GÜNEREN, A. age. s:403 vd.

[13] Bknz: 17. HD. 23.02.2010 T. 10319/1442; 17. HD. 11.05.2009 T. 203/3002; 4. HD. 22.06.2009 T. 5788/8420; 17. HD. 16.03.2009 T. 1612/1477; 20.09.2007 T. 3827/2724 Aynı doğrultuda: 15. HD. 28.11.2002 T. 5744/5609; 15. HD. 21.11.2002 T. 4561/5440; 03.10.2001 T. 2054/4297(Kaynak: www.e-uyar.com)

[17] UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 2014, 3. Baskı, C:3, s:4361 vd; Ayrıca bknz: www.e-uyuar.com İİK. mad. 277 - Açıklamalar - İptal Davasını Kimler Açabilir?

1 Ayrıntılı bilgi için bknz: UYAR, T. İcra Hukukunda Kambiyo Senetleri, 4. Baskı, 2013, s: 235 vd; 553 vd.; Ayrıca bknz: www.e-uyar.com İİK. mad. 170/a Kambiyo Senetlerinde Beş Gün Süreli Şikayet

4 BERKİN, N. İcra Dairelerinin Faaliyetlerini Tanzim Eden Hükümler (İHFD. 1976/1-4, s:216) – BERKİN, N. İcra Hukuku Rehberi, s:35-40 – KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, C:1, s:92 – ÜSTÜNDAĞ, S. İcra Hukukunun Esasları, 2004, 8. Bası, s:33 dipn. 20 – POSTACIOĞLU, İ. İcra Hukuku Esasları, 1982, s: 32 - PEKCANITEZ, H. İcra – İflas Hukukunda Şikayet, 1986, s:77 – ULUKAPI, Ö. İcra ve İflas Hukuku, 2007, s:20 dipn. 39 – PEKCANITEZ, H. / ATALAY, O. / ÖZEKES, M. İcra ve İflas Hukuku “Temel Bilgiler”, s:16 vd. – BELGESAY, M. R. İcra ve İflas Kanunu Değişen Maddeler Şerhi, 1966, s:14

5 Karş:, ÇİÇEK, H. Son Değişiklikler Çerçevesinde İcra Hukukunda Şikayet (Legal Hukuk Dergisi, Şubat/2004, s: 399 vd.)

6 Karş: Dipn. 10’daki içtihatlar

7 Bknz: BGE. 78. III. 51, 76 III 88, 67 III 163, 47 III 205 (Naklen; ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:41; 64 – PEKCANI-TEZ, H. age. s:79 dipn. 59)

8 Aynı görüşte: YILDIRIM, M. K. / YILDIRIM, N. D. İcra ve İflas Hukuku, 7. Baskı, 2016, s: 36

9 POSTACIOĞLU, İ. age. s:32 – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s:4 dipn. 20 – PEKCANITEZ, H. age. s:80 – ULUKAPI, Ö. age. s:20 dipn. 39

10 Bknz: 12. HD. 22.1.1990 T. 7780/22; 10.2.1989 T. 6347/1783; 11.12.1986 T. 3545/14157; 17.6.1986 T. 12553/6951; 12.5.1983 T. 2239/3746; 30.11.1981 T. 7846/9053 (Kaynak: www.e-uyar.com)

11 UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 2014, C:3, s: 288 vd.; Arıca bknz: www.e-uyar.com İİK. mad. 16 - Şikayet Süresi

1 UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra Hukukunda Haciz, 3. Baskı, 2016, s: 258 vd. - Ayrıca bknz: www.e-uyar.com İİK. mad. 89 - Açıklamalar, dipnot 49 civarı

1 KURU, B. İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, s: 492 – KURU, B. Bankalardaki Mevduatın Haczi, 1977, s: 71; 2002, s: 127 vd. – ÜSTÜNDAĞ, S. İcra Hukukunun Esasları, s: 194 – YAVAŞ, M. Borçlunun Üçüncü Şahıslardaki Mal, Hak ve Alacaklarının Haczi, “İİK. m. 89”, 2005, s:168 vd.

2 Bknz: 12. HD. 27.06.2011 T. 32479/13903; 12. HD. 22.10.2004 T. 47928/22583; 19. HD. 06.07.1995 T. 9723/6226 (Kaynak: www.e-uyar.com)

3 Bknz: 12. HD. 08.03.2002 T. 3683/4795 (Kaynak: www.e-uyar.com)

4 Bknz: 19. HD. 23.09.1999 T. 4545/5107 (Kaynak: www.e-uyar.com)

16 Bu konuda ayrıca bknz: DERYAL, Y. Borçlunun Kooperatifteki Daire Alacağının Haczine İlişkin Bir Örnek Olay İncelemesi (Ünal Tekinalp’e Armağan, 2003, C: I, s: 297-322)

17 KURU, B. İcra ve İflâs Kanunu Değişiklik Tasarısı Hakkında Seminer, 1963, s: 25

18 KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, 1979, C: 1, s: 767

19 Ancak hemen belirtelim ki, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu (mad. 26/son) «idarece alınan teminatların haczedilemeyeceğini» öngördüğünden, bu kanun uyarınca, idareye hitaben verilen teminat mektuplarından dolayı, idarenin bankadaki alacağı, idarenin alacaklıları tarafından haciz edilemeyecektir...

22 UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra Hukukunda Haciz, 3. Baskı, 2016, s: 253 vd.

2 ÜSTÜNDAĞ, S. İcra Hukuku Esasları, 8. Bası, 2004, s: 246 – ERTURGUT, M. İcra ve İflas Hukukunda Menkullerin Paraya Çevrilmesi, 2000, s: 232 – ÖZMUMCU, S. Cebri İcra Hukukunda Pazarlık Suretiyle Satış, 2005, s: 22 vd.

4 POSTACIOĞLU, İ. İcra Hukukunun Esasları, 4. Bası, 1982, s: 463 – ÜSTÜNDAĞ, S. age. s: 244 – KURU, B. İcra ve İflas Hukuku, 1990, C: 2, s: 1221 – ERTURGUT, M. age. s: 223 vd. – UMAR, B. İİK. m. 120,f:1 Gereğince Yapılacak Alacak Temlikinin Var Olmayan Alacağa Dönüşmesi – Bunun Sonuçları (İzmir Bar. Der. 1985/1, s:21)

5 UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukuku, 2014, C:2, 3. Baskı, s: 2182 vd.; Ayrıca bknz: www.e-uyar.com İİK. mad. 120 - Açıklamalar
 
 

ETKİNLİK TAKVİMİ

Calendar
Title and navigation
Title and navigation
<<<Nisan 2024><<
Nisan 2024
 PSÇPCCP
1325262728293031
141234567
15891011121314
1615161718192021
1722232425262728
18293012345

18.04.2024
AV. ALİ KÖSE
BARO BAŞKANI

BARO LEVHASI


© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.