BARO BAŞKANLIĞMIIZIN ANAYASA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ VE 2. TUR OYLAMAYA İLİŞKİN OLARAK BASIN AÇIKLAMASI
 
 

Kayseri Barosu Basın Açıklaması – 3

 

Değerli Meslektaşlarım ve Kıymetli Basın Mensupları,

 

10 Aralık 2016 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve halen mecliste 2. tur oylamaları ve görüşmeleri yapılan “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Bir Kanun Teklifi’nin, uzun zamandır getirilmeye çalışılan başkanlık sistemiyle hiçbir ilgi ve alakası yoktur. Teklif metnindeki maddeler, ayrı ayrı ya da bir bütün halinde değerlendirildiği takdirde dahi, ortaya tam anlamıyla hukuki bir garabet çıkmaktadır. Teklif metninde getirilmeye çalışılan şey, ne sözde başkanlık sistemine, ne demokratik parlamenter sisteme ve ne de Türk tipi adı verilen tarihsel ve sosyolojik gerçeklere hiçbir şekilde uymamaktadır.

 

Dünyada uygulanan ve örnek alınan başkanlık sistemleri, sert kuvvetler ayrılığı sistemine dayanır. Başkanlık sisteminde, yasama ve yürütme organları birbirinden bağımsızdır; yasama organı, yürütme organını görevden alamaz; buna karşılık yürütme organı da yasama organının görevine son veremez; yani onun seçimlerini yenileyemez. Parlâmenter sistemde ise, yasama organı güvensizlik oyuyla istediği zaman yürütme organının sorumlu kanadı olan hükûmeti düşürebilir. Buna karşılık yürütme organı da yasama organını feshedebilir; yani onun seçimlerini yenileyebilir. Özetle başkanlık sistemi, yasama ve yürütme organlarının birbirlerinin görevlerine son veremedikleri, parlâmenter sistem ise bu organların birbirlerinin görevlerine karşılıklı olarak son verebildikleri sistemlerdir. Bu fark açısından 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifine bakılırsa, önerilen sistemin başkanlık sistemiyle uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığı görülür. Hatta önerilen sistem, başkanlık sisteminin tam tersi bir sistemdir. 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifinin asıl hedefi, “başkanlık sistemi” veya “Türk tipi başkanlık sistemi” kurmak değil, Türkiye’de bir “kuvvetler birliği sistemi” kurmaktır.

 

Yasama ve yürütme organlarının birbirinin görevlerine son verebildiği bir sistemin “başkanlık sistemi” olduğu iddiası doğru ve hukuki değildir.. Başkanlık sistemi, sert bir kuvvetler ayrılığı sistemidir. Bu sistemde yasama ve yürütme organları birbirinden kesin çizgilerle ayrıdır. Bunlar birbirilerinin görevlerine son veremezler. Teklif metninin, demokratik parlamenter sistemle hiçbir ilgisinin olmadığı da açıktır. Zira teklif metniyle, meclis tamamen sembolik bir hale getirilmekte, meclisin pek çok yetkisi tamamen elinden alınmakta, diğer yetkilerinin kullanılması ise, imkansız hale getirilmektedir. Meclisin denetleme ve denge yetkileri tamamen elinden alınmakta, sözde getirilen veya korunan bir kısım yetki ve haklarının ise kullanılması, sayı, oran, nisap, veto, fesih vb. hususlarla adeta imkansız hale getirilmektedir.

 

Anayasa hukuku teorisinde, kuvvetler ayrılığına veya birliğine göre hükûmet sistemleri, yasama ve yürütme organları arasındaki ilişkilere göre tasnif edilir. Yargı organı işe karıştırılmaz. Çünkü onun her hâlükârda bağımsız olduğu varsayılır. Ne var ki, 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa Değişikliği Teklifi, yasama organının Cumhurbaşkanı karşısında bağımsızlığını ortadan kaldırdığı gibi, yargı organının da Cumhurbaşkanı karşısında bağımsızlığını ortadan kaldırmaktadır. Diğer bir ifadeyle, Değişiklik Teklifi, sadece yasama organını değil, aynı zamanda yargı organını da Cumhurbaşkanının kontrolü altına sokmaktadır.

 

Hak ve özgürlükleri genişletmek, yönetenler karşısında güvence altına almak, her şeye kadir mutlak otoritenin egemenlik alanını daraltmak için yapılır. Bu, dünyada 1215 tarihli Magna Carta’dan, Osmanlı İmparatorluğu’nda ise 1808 tarihli Sened-i İttifak’tan beri böyledir.

 

Anayasalar toplumsal uzlaşıya ve demokratik bir meşruiyete dayanır. Hazırlanma ve kabul süreçleri vardır. Yurttaşların bilgi alma ve gerçekleri öğrenme hakkının olduğu, ifade ve basın özgürlüğünün sağlandığı, herkesin görüşlerini korkmadan, özgürce dile getirebildiği ortam ve koşullarda yapılmalıdır. Bu anlamda OHAL’de, Anayasa değişikliği tartışılamaz, referandum yapılamaz!

 

1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 16. Maddesinde “…Hakların güven altına alınmadığı ve güçler ayrılığının belirlenmediği bir toplumun anayasası yoktur…” yazılıdır.

 

Çağdaş demokrasilerin temeli hukuk devletine dayanır. Hukuk devleti de kuvvetler ayrılığı ve denge/denetleme mekanizmaları üstüne kurulur.

 

Önerilen Anayasa değişiklik metni bu anlamda tehlikeli ve yok edicidir:


Yürütme yetkisi; tek başına, milletvekili listelerini belirleyecek, Meclisi feshedebilecek, bütçeyi hazırlayacak, yardımcıları, Bakanları, üst düzey kamu yöneticilerini atayacak, uluslararası andlaşmaları onaylayacak, ulusal güvenlik politikalarını belirleyip gerekli önlemleri alacak, Başkomutanlığı temsil edecek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verecek, “…kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması…” durumunda OHAL ilan edebilecek, kararnameler çıkarabilecek, Devlet Başkanı sıfatı taşıyacak, aynı zamanda Mecliste Parti Başkanlığı yapacak, Cumhurbaşkanına verilmektedir.

 

15 üyeden oluşacak Anayasa Mahkemesi’nin 12 üyesi Cumhurbaşkanı tarafından seçilecektir. Kalan 3 üye de TBMM tarafından seçilecektir (Cumhurbaşkanının başkanı olduğu siyasi partinin, çoğunluğa sahip olabileceği/olacağı bir meclis…)

 

2 daire halinde çalışacak ve 13 üyeden oluşacak Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) Başkanlığını, Cumhurbaşkanı tarafından atanacak Adalet Bakanı yapacaktır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun doğal üyesi olarak görev yapacaktır. Kalan 11 üyeden 4’ü Cumhurbaşkanı tarafından, 7 üye de TBMM tarafından seçilecektir (Cumhurbaşkanının başkanı olduğu siyasi partinin, çoğunluğa sahip olabileceği/olacağı bir meclis…). Bu HSK, bütün yargıç ve savcıların mesleğe kabul etme, atama, yükselme, görevden uzaklaştırma, meslekten çıkarma gibi işlemlerini yapmakta, Yargıtay üyelerinin tamamını ve Danıştay üyelerinin dörtte üçünü seçecektir. Danıştay üyelerinin kalan dörtte biri de Cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir.

 

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinin 03/11/2019 tarihinde yapılması öngörülmüşken, 12 Ekim 2014'te yapılan HSYK seçimlerinde seçilen üyelerin görev süreleri 12 Ekim 2018'de dolacak olmasına karşın, sonradan yapılacak bir düzenlemeyle görevleri sona erdirilecektir.

 

Görüleceği gibi yargı da, HSK üzerinden Cumhurbaşkanına bağlanmaktadır.

 

Önerilen değişiklikle;

Kuvvetler tekliği, bir başka söyleyişle bütün yetkilerin bir kişide toplanması öngörülmektedir.

 

Denge ve denetleme düzenekleri yok sayılmıştır.

 

Egemenlik kayıtsız ve koşulsuz Cumhurbaşkanına devredilmektedir.

Bu kadar yetki kimin eline geçerse geçsin, demokratik  hukuk devleti ortadan kalkacak ve ortaya parti devleti çıkacaktır.

 

Hukuk Devleti, hukuki güvenlik ve savunma hakkı ortadan kaldırılmış olacaktır.

 

" Tabuta çakılacak son çivi " anlamına gelen bu öneri yasalaşırsa toplum çözülür. Kutuplaşma artar. Anayasal bir devlet olmaktan çıkar; yalnızca Anayasası olan bir devlete gerileriz.

 
Bu koşullarda, bize düşen tarihsel ve toplumsal görev, iflah olmaz bir iyimserlik ve kararlılıkla mücadele etmektir. Kuvvetler Ayrılığı Yoksa, Hürriyet de Yoktur. Önemle belirtmek isterim ki, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin elinde toplandığı kişinin kim olduğunun bir önemi yoktur. Bu kişi, bir “bilge kral” veya halk tarafından yüksek bir oy oranıyla seçilmiş bir başkan olsa bile, değişen bir şey olmaz. Halk tarafından seçilmiş olması bu kişinin yetkilerini kötüye kullanmayacağı anlamına gelmez. Her kuvvetin doğasında kötüye kullanılma eğilimi vardır. Bundan 129 sene önce Lord Acton’un söylediği gibi “iktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır”. İktidar iktidarla sınırlanır. İktidardakilerin insafıyla değil! Kuvvetlerin aynı elde toplandığı bir sistemde kimse güvende değildir. Böyle bir sistemde medenî yaşam tehdit altındadır. Partili Cumhurbaşkanlığı kavramı, Türk tarihine ve Türkiye gerçeklerine açıkça aykırıdır. 

 

Atatürk  ilke ve devrimleri adına, Cumhuriyetin kurucu değerleri adına, evrensel insan hakları adına, özgürlük adına, ifade ve basın özgürlüğü adına, adil yargılanma hakkı adına, savunma dokunulmazlığı adına, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı adına, hukuk devleti adına ;  ülkemiz, vatanımız, milletimiz, çocuklarımız ve geleceğimiz için, bu milletin bir ferdi olarak, milletin temsilcilerine sesleniyoruz ve diyoruz ki ; gidecek başka bir vatanımız yok, Ne olur yemininize ve vicdanınıza sadık kalın, fikri  hür ve vicdani hür Milletin Vekilleri olarak, karar verin.

Değerli basın mensupları, hepinize katılımlarınız için teşekkürlerimizi sunarız.

Kamuoyunun bilgisine ve takdirlerine, saygılarımızla arz ederiz. 20.01.2017

 

Av. Cavit DURSUN

                                                              Kayseri Barosu Başkanı