659 SAYILI KHK'DA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISINA İLİŞKİN OLARAK,BAROMUZUN GÖRÜŞ YAZISI BİLGİLERİNİZE SUNULMUŞTUR.

Değerli Meslektaslarım ; 
659 sayılı KHK'da değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısına ilişkin olarak, Adalet Bakanlığının Baromuz görüş ve düşüncelerini yazılı olarak sormasına istinaden, Kayseri Barosu Başkanlığının görüş yazısı aşağıda bilgilerinize sunulmuştur. İlgili kanun tasarısı, internette de yayınlanmıştır. 
-------------------------
T.C.
ADALET BAKANLIĞI
KANUNLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE

İLGİ : Baromuz Başkanlığına, 26.02.2018 tebliğ tarihli, 94580662/2011-271.01-02- E.36/857 sayılı, 21.02.2018 yazı tarihli ve süreli, kanun tasarısı taslağı yazınız.

İlgide belirtilen yazınız gereğince, Bakanlığınızca hazırlanan, “ 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu idareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine ilişkin KHK’de Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı “ taslağı hakkında, Kayseri Barosu Başkanlığının görüş ve düşüncelerini, süresi içerisinde sunuyoruz. Şöyle ki :

1- Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kaynağını yürürlükteki Anayasadan ve evrensel hukuk ilkelerinden alan, anayasal, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Anayasamızın 2, 5, 9, 11, 36, 37, 125, 129 ve diğer hükümler malumlarınızdır. Kanun tasarısı taslağı, genel hazırlanma mantığı olarak bütün bu hükümlere, kısmen veya tamamen aykırılıklar taşımaktadır. Bir hukuk devletinde, ihtilafların genel olarak, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde ve yargıda çözülmesi esas ve asıldır. Alternatif çözümler adı altındaki, arabuluculuk, uzlaşma, sulh, hakem, komisyon vb. tüm diğer yollar, yan, tali, iradi, gönüllülük ve tavsiye mahiyetinde olması gereken ve zorunluluk arz etmeyecek hususlar olması gerekmektedir. Tüm dünyadaki genel uygulama da, bu yönde ve bu şekildedir.

2- Özellikle belirtmek gerekirse, Ülkemizde alternatif çözüm yollarına ilişkin çıkartılan ana ve genel tüm kanunlarda da, bu hususların iradi, gönüllülük ve ihtiyarilik üzere olduğu hususları açıkça düzenlenmiş ve belirtilmiş olmasına rağmen, özellikle son yıllarda ve zamanlarda, anlaşılmaz bir biçimde, her şeyi ve her konuyu, Yargıdan, Mahkemeden, Hakimden, Savunmadan, Avukattan, Hukuktan ve Adaletten kaçırma, gizleme, saklama gibi genel bir eğilim ve düzenlemekler artmaktadır. İhtilafların çözümünde, dostane, iyiniyetli, iradilik, gönüllülük ve ihtiyarilik üzerine kurulu sulh, uzlaşma ve arabuluculuk tabii ki önemlidir ve arzu edilir. Ancak tüm bunların zorunlu, emredici, sorumsuzluk ve hukuksuzluk içerisinde yürütülmesi ve düzenlenmesi asla kabul edilemez niteliktedir. Hak arama hürriyeti ile adil yargılanma ilkesine aykırı tüm bu düzenleme ve uygulamaların, şu andaki ve ilerideki sonuçları, devletin ve milletin çözülmesine, büyük sosyal patlamalara, ülkede yolsuzluk, haksızlık ve adaletsizliğin artmasına, hukukun ve yargının ağır yara almasına, milli birlik ve beraberliğin tamiri ve telafisi mümkün olmayacak derecede büyük zararlara ve yıkıma sebep olacaktır.

3- Düzenlenen kanun taslağı, bütün bu hususların devlete, kamuya ve kamu idaresine taşınmasıdır. Taslağın gerekçesinde yazılı tavsiye, dostane, iradi ve gönüllülük kelimeleri ile zorunluluk hususu arasında, 180 derece tezat ve terslik vardır. Sulh kelimesi ile zorunluluk kelimesinin bir araya getirilmeye çalışılması oldukça yanlıştır.

4- Mahkeme dışı çözüm ile yargının iş yükünün hafifletileceği iddiası tamamen gerçek dışı olup, belirtilen bu düzenlemelerin sonuçlarının oluşturacağı büyük sosyal çalkantı, haksızlık, adaletsizlik, kaos ve karmaşa nedeniyle, yargının iş yükünü içinden çıkılamaz bir şekilde, kat be kat artıracaktır. Son yıllarda, her defasında yargıda reform adı altında yapılan her düzenlemeden sonra, yargının iş yükü kat be kat artmıştır. Toplumsal gerçekler, sebepler ve Yargının gerçek sorunları anlaşılmadan, masa başında yapılan ve başkaca amaçlara yönelik suni düzenlemelerle, bırakınız sorunların çözülmesini ve azalmasını, tam tersine kat be kat artmakta ve işin içinden çıkılamamaktadır.

5- Adına Sulh Komisyonu denilmesiyle, yapılacak şey sulh olamaz. Sulhun olduğu yerde, zorunluluk, keyfilik, sorumsuzluk ve hukuksuzluğun olmaması gerekmektedir. Sulh komisyonuna, üyelerine ve yapacakları işlem ve kararlara, hukuki koruma adı altında, hukuki sorumsuzluk ve takdiri keyfilik getirmek, anayasaya ve hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır.

6- Taslağın genel mantalite ve açık düzenlemeleri ile, hukukçu olmayan kişilere hukukçu yetki ve görevleri verilmekte, hukukçuların sayısı, yetki ve görevleri azaltılmakta, sulh komisyonu adı altındaki kurula çoğunluk olarak hukukçu olmayan kişiler getirilmekte, kamu idaresinin içinde hukuk, anayasa ve adalet ötelenmekte, hukukçular ve kamu idaresinin avukatlarının yetki, görev ve ihtisas sahaları daraltılmaktadır.

7- Tasarı ile, devlet, idare, bürokrasi ve kamu kurumları içerisinde, hukukçu olmayan kişilere, hukuki, anayasal ve kanuni olmayan bir şekilde hukukçu görev ve yetkileri verilmekte, komisyonda hukukçuların sayısı kasten azaltılıp, hukukçu olmayanlara ağırlık ve sayıca kat be kat üstünlük tanınmaktadır. Hele hele hukukçu olmayan bürokrat ve memurlara, çok geniş hukuki temsil yetkisi verilmesi durumu, anayasaya, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesine, temsil yetkisinin hukuki mahiyet ve amacına, 1136 sayılı Avukatlık kanununa tamamen ve açıkça aykırıdır. Üst yönetici talimatı ibaresi, devlette hukuksuzluğun artmasına, niteliğin azalmasına ve adaletsiz sonuçlara yol açacaktır.

8- Taslak ile, ihtilaf ve uyuşmazlıklarda, fiilen ve esasen yargı yolu kapatılmakta, kağıt üzerinde var gibi gözüken yargıya gitme hakkı, fiilen ve esasen kapatılmakta ve imkansız hale getirilmektedir. Sulh Komisyonuna ve üyelerine sorumsuzluk getirilmesi durumu, her türlü yolsuzluk, usulsüzlük ve adaletsizliklere açık davetiye çıkartacak mahiyettedir. Tasarının 11. maddesi, hukuk devleti ilkesine, idarenin her türlü işlem ve eylemlerinin yargı denetimine tabi olması ilkesine ve hukukun üstünlüğüne aykırılıklar taşımaktadır.

9- Tasarının 6. maddesiyle, 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen d bendi, gerçek anlamda yargının iş yükünü azaltacak olup, gayet yerinde ve fiili duruma oldukça uygun olmuştur. ( d) Maddi ve hukuki sebeplerle kamu menfaati elde edilemeyeceğinin açıkça anlaşılması veya yargı mercilerinin istikrar kazanmış kararlarının bulunması halinde, dava açılmaması, icra takibi yapılmaması veya kanun yollarına başvurulmaması,” )

Gereğini saygılarımızla arz ederiz. 19.03.2018

Av. Cavit DURSUN
Kayseri Baro Başkanı